2. BÖLÜM: Kopmuş Kanatların Bıraktığı İz

520 23 12
                                    

Selam! Oy verip, yorum bırakmayı unutmayın :) Her bir yorumunuz benim için çok değerli <3

•ツ•

"Çocuğumuzun durumu iyiye gitmeyecek biliyorsun değil mi?" dedi endişeli tonuyla. Konuşamıyordu daha çok gözleriyle deniyordu anlatmayı, ama karşısındaki adam bunları anlayamayacak kadar korkağın tekiydi. "Ne zamandır bu kadar düşünceli bir anne rolünü üstlenmeye başladın, gören de gerçekten anne sanacak seni." her söylediğini dalgaya alması o kadar sinir ediyordu ki, ellerini sıkarak öfkesini bastırdı. "Her şeyi bir DNA kağıdına bağlayabilecek kadar basit bir adamsın!" dedi ve bakışları merdivende yaşlı gözlerle bakan kızına döndü. Çocukluğuna vermişti o anı. Unutur, anlamaz hâlâ küçük o, dedi kendince. Ama bilmiyordu ki kızının en büyük sıkıntısıydı bu.

Unutmak. Unutmaya çalışmak.

Hayatımda hiçbir zaman mutlu olacak bir anı yaşamamıştım. Gülüyordum belki ama sevincimden gülmüyordum, gülemiyordum. Mutlu olmak, bana çok uzaktı. Ben kırgındım. Hem kendime hem de hayatıma. Hayatta bir rolüm de yoktu zaten, dünyada kendince yaşayan bir kızın nasıl bir yeri olabilirdi ki. Ben sadece Deniz'le olduğum zamanlarda çok rahat hissediyordum kendimi, her şeyimi bilirdi. Aslında şaşırıyordum, inanamıyordum. Dersleri bu kadar iyi olan, ailesi varlıklı ve hiçbir kaygısı olmayan hatta ülkenin sayılı zenginleri arasında olan Cesur ailesinden, bir ferdin benim en yakınım olmasına. Evet, Deniz'in yaşadığı hayat çok lüks bir hayattı. Köşklerinde onlar için çalışan tek kelimesine dediklerini yapan hizmetçileri vardı. Her sabah kahvaltılarında birbirinden apayrı şeyler dizerlerdi önlerine. Tek kız olduğu için daha çok bir baskı vardı üstünde, o da bunu sevmediği için ara ara köşkten kaçar, benim evime gelirdi. Birlikte çok iyi vakitler geçirirdik, birbirimizi tamamlardık. Beni iyileştirdiği fikrimin tamamen arkasındaydım.

Radyodan gelen sesle dikkatim dağıldı ve çalan şarkıyı dinlemeye çalıştım. Deniz'e bakışlarımı çevirdiğimde şarkıya eşlik ediyordu. "Sesin çok güzel Deniz." Dedim gülümseyerek. Yalan değildi, gerçekten sesinin tonu insana huzur veriyordu. Ona imreniyordum, ben de isterdim böyle sese sahip olabilmeyi. Ama bana böyle bir şey verilmediğine şaşırmıyordum, ben sıradan bir kız olmaya mahkûmdum.

Gözlerindeki ışıltıyla "Öyle mi dersin, gerçekten mi?" dedi. Bu kız kendi güzelliğini göremiyordu. "Yetenek yarışmalarına katılmaya hak kazanır mıyım sence?" diyerek güldü. "Bence sen hakkı bırak, yarışmayı kazanırsın, şu sesinin güzelliğini artık kabul et." Öyleydi çünkü mutsuz olduğum zamanlarda -genellikle çoğu zaman- beni teselli etmek için şarkılar mırıldanırdı bana. O anları hiç unutmazdım, bana o kadar iyi gelirdi ki, sonsuza dek o anda kalmak isterdim.

"Yeme beni Mila Anil, ses falan yok ben de. Rastgele söylüyorum işte, herkes gibi." Işıkların çoğalmaya başladığı bir alana doğru direksiyonu çevirdi ve gözleri bir şey ararcasına etrafı süzüyordu. Park yeri aramaya çalıştığını fark edip sesi hakkındaki konuşmamızdan ayrıldım ve ben de çevremizde boş bir alan görmeyi umarak bakışlarımı camdan dışarıya çevirdim. Deniz'in böyle bir alan seçmesine şaşırmamıştım. İnsanların giyinişleri, arabaları lükstü. Yürüyüş tarzları ve baygın bakışlarından bile anlaşılıyordu bu. İnsanların dışarıdan arabanın içine doğal olarak bize bakmaları beni rahatsız etmişti, baskı altında gibi hissetmiştim. Bu yüzden kucağımdaki çantayı ellerimle daha sıkı kavrayarak başımı eğdim.

Deniz'de bir yer bulmuş olması gerek ki, direksiyonla uğraştıktan sonra arabayı kapattı. "Eğer şimdiden böyle yapacaksan seninle işimiz çok." Kemerini açıp kolunu arka koltuklara uzattı ve çantasını aldığı gibi arabadan indi. Bu kızı anlayamıyordum, böyle bir yerde nasıl bu kadar rahat davranabiliyordu? Sonra elimi alnıma vurarak şap'lattım, unutmuştum. Deniz zaten doğduğundan beridir ailesi yüzünden hep böyle yerlerdeydi, alışmış olması normaldi.

RUHUN KANATLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin