5. BÖLÜM: Gözyaşlarında Boğulan Küçük Çocuk

238 19 19
                                    

Merhaba! Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın! Tepkilerinize bayılıyorum.

Ben daha fazla sizi bölmeyim ve kitapla baş başa bırakayım :]

"Ne kadar soru sorarsan, o kadar korkarsın. Korkarsan, kaybedersin. 
Ve sen Mila Anil, kaybetmekten nefret edersin."

Duygularımın beni esir almasını hayatım boyunca hiç sevmezdim. Duygular acır insanlara, her zaman şans verip daha iyisini yapabileceğine inandırır ama insanların hiçbir zaman değişmediğini unutur hep. İnsandır bu. Değişeceğim der, değişmez. Düzelteceğim der, mahveder. Özür diler, daha fazla kırar. Yapboz yapmaktan bile daha zordur kırılan kalbin parçalarını toplamak. Şans vermek, cesaret ve risk ister.

Hiçbir zaman hislerime muhtaç olmadım ben.

Eğer olsaydım, şimdi, şuan da, burada değil de odamın köşesinde dizlerimi kendime çekmiş ağlıyor olurdum.

Oturduğum yerde sıkıldığım için toparlandım ve ellerimle yüzümü sıvazlayıp ayağa kalktım. Bulunduğumuz oda büyük olmasına rağmen uzun süre aynı ortamda durdukça insanın gözünde küçülüyordu. Camın önüne geçtim ve dışarıyı seyrettim, her ne kadar karanlık olsa da en azından farklı yerlere bakmak daha iyiydi. Kimse konuşmuyordu, bu da beni rahatsız ediyordu. Bir şeyler öğrenmek istediğim her an herkes susuyordu. Kasıtlı yaptıkları belliydi.

Biz yokken böyle olduklarını sanmıyordum. Sonuçta odadaki yabancılardık biz. Ne söyleyebilirlerdi ki en fazla? Havadan sudan konuşup yine susarlardı. Karan'ın konuşmayacağı her halinden belliydi. O havadan sudan da konuşmazdı, hiç konuşmazdı. Onun sesini duymak, çok nadirdi. Benimle diyaloga girmesi bile mucize gibiydi.

Birinin konuşmasını ve sessizliği bozmasını umduğum sırada Aren kulaklıklarını çıkarıp yanına koydu, başını koltuğa yasladı ve gözlerini kapattı, saçları alnına düşmüştü. Bu çocukların hepsinin üstünde ayrı bir hava vardı. Odanın ortamının normal olmaması apaçıktı.

Sarp oturduğu yerde ceketini çıkardı ve ikiye katlayarak koltuğun yanına koydu. "Hiç çıkartma tekrar giyeceksin o ceketi." Dedi Aren kendini bozmadan. "Beni çok uğraştırıyorsun Arenciğim." İnadına ceketini giymedi ve telefonunu eline alıp umursamazlığını takındı. "O hasta mı?" Ses Deniz'den gelince direkt bakışlarım ona döndü. Sıkıldığı o kadar belliydi ki suratı çok komik duruyordu. Kendimi gülmemek için zor tutuyordum.

"Sizi beklerken daha fazla dayanamadı ve uyuyakaldı." Dedi Buğra. Dinlemek, konuşmaktan daha iyiydi, bu akılla konuşmak istesem bile cümlelerimin bir dediği diğerini tutmazdı.

"Gidiyoruz." O hâlâ atlatamadığım ses tonu geldi birden ve bu sefer de gözlerimi ona bakarken buldum. Uğraştığı telefonunu cebine atarak masanın üzerinden araba anahtarı sandığım nesnenin halkasını parmağına taktı ve odadan çıktı. Neydi bu şimdi?

Aren'de hareketlenerek oturduğu yerden kalktı ve koltuğa bıraktığı kulaklıklarını ceketinin iç cebine koyarak Sarp'a dünyaya gelmesi için elini yüzünün önünde salladı. Kendimi daha fazla tutamadım ve "Ben de geliyorum." Diyerek kapının önüne geçtim ve kollarımı göğsümde birleştirerek sırtımı kapıya yasladım. Aren, kapı kolunu tuttuğu gibi açtı bir taraftan da beni kendine yaklaştırmış oldu ve soğuk bir tonla "Yerinde otur ve bekle." Diyerek açtığı kapının aralığından çıktı.

Sarp kalmıştı bir tek odada ve ona bakarak "O hep bu kadar emrivaki olmak zorunda mı?" dedim ve baş parmağımla Aren'i işaret ettim. "Bu onun normal hali, yapacak bir şey yok." Ellerini iki yanda açarak omuzlarını kaldırıp indirdi ve dudağını büzdü. "Eğer o böyle olacaksa ben de onu hiç dinlemeyeceğim." Sarp'ı beklemeden dışarı çıktım.

RUHUN KANATLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin