0.8

430 45 39
                                    

Sıcak karton kutuyu avuçlayan uzun parmaklarım elimin içinde ısı üretirken adamımlarımı hızlandırdım. Kantinde oluşan uğultu kısa bir anlığına yüzümü buluşturmaya neden olduğunda boş bir masaya kuruldum. Öğleden sonra ilk tenefüsteydik. Öğle arası acıkmadığım için sadece kahve içiyordum.  Sıcak sıvı dilimi tahriş ederken bunu umursamadım.
Gözlerim kantinin etrafındaki kişileri taradığında göz çevreme o girdi.  Okulda yasaklanan sivil kıyafet yüzünden siyah pantolon, üzerinde okul üniformasını giymişti. Saçları dağınık yorgun ve halsiz gözüküyordu. Gece uyumamış olmalıydı.
O sırada yanıma Tae gelerek karşıma oturdu. 

"Rose nerede? " Diyerek , sağ dirseğini masaya koydu. Yanağını avcuna yaslayıp rahat bir pozisyon aldı.
"Sınıfta uyuyor" Dedim, omuz silkerek.
"Bazen gerçekten içine üç harflilerin falan kaçtığını düşünüyorum.  Haksız mıyım?
Aynı korku seansındaki Carolyn Perron'a benzemiyor mu sencede? "
Endişeyle bana doğru eğildi.
"Bu olabilir Carolyn sürekli uyuyordu zaten? " Şaşkınlıkla ona doğru bakarken kirpiklerimi kırpıştırdım. Söylediği şeyin ne kadar saçma olduğundan haberi var mıydı?
"Aç mısın sen? "  Diyerek ona bir soru yönelttim.
"Ne? " Diyerek, afalladı. Sonradan toparlanıp masadan kalktı.
"Galiba açım.  Hadi sende bu esnada bir rose ye bak? "  Dedi hayıflanarak. Beni umursamayarak kantin sırasına girdiğinde göremeğeceğini bilsem de göz devirdim.
Bazen gerçekten katlanılamaz oluyordu.  Sandalyede kalkıp, kahvemi elime aldım.
Yarısına kadar içtiğim kahve soğumakla mücadele ederken  umursamdan ağzıma bir yudum yuvarladım. Kantinden çıkıp koridora doğru yürüdüm. Ve girer girmez bir gövdeye dalmıştım.  Gerçekten de dalmıştım gibi çarpmıştım. Bununla da kalmayıp elimdeki kahve benim üzerime dökülmüştü.  Sinirle dudaklarımı aralayıp karşımdaki bedene baktım.
"Dikkat etsene be!" Dedim, gözlerim gördüğü kişi karşısında büyürken.
Bu Jimin'di.
"Pardon görmedim" dedi, sesindeki titreşimi hissettmemek imkansızdı. Bu tuhaf hallerine afallayarak bakarken ondan bir adım geriledim. Sanki hareketleri değişmişti. Bir şey onun tabutlarını yıkmış, parçalamış gibi davranıyordu. Derin bir nefes aldım.
"Neyse, önemli değil" dedim, imalı bir ses tonuyla.  Bakışlarım okul formama takılırken sıkıntıyla önüme gelen saç tutamlarını üfledim.  Gözleri üzerimde dolanırken yüzümde duraksadı.
"Okul forman kirlenmiş.  İstersen sana dolabımdaki yedek tişörtlerden birini verebilirim"  dedi, garip fakat sert bir sesle.
Söyledikleri beni daha çok şaşkına uğratırken açılan ağzımı kapattım. Böyle aynı şapşal gibi görünüyordum.
"Sen iyi misin? " Dedim sözlerine inanamıyarak.  Daha geçen alt sınıflardan birini eziklerken izleyen o değil miydi?
"Gayet iyiyim getirebilirim istersen? " Dedi,
Koridorun yanındaki dolapları göstererek.
"İstemez, kalsın" Diyerek yanından ayrıldım. Ne sanıyordu?  Jackson onca yaptıklarından sonra onunla doğru düzgün konuşacağımı mı? Koridoru bitirip hızlıca bizim sınıfın önüne geldim. İçeri girdiğimde gözüme giren ilk şey rose'nin  hala uyumasıydı.

Gözlerimi devirmekle yetindim. Uyanması için başına geçip yavaşça onu dürttüm. Gözlerini araladığında bana bakmakla yetindi.
" Neden uyandırdın? "  Mayhoş sesiyle bana bakmaya devam etti.
" Ben aşağıya inicem istediğin bir şey var mı?"  Kafamı olumlu anlamda sallayarak
"Kahve" Dedim gülümseyerek.  Sınıfta tek başıma kaldığımda derin bir nefes alarak başımı sıraya yasladım.
"Nedir seni bu kadar dertlendiren? " Sesin geldiği yere baktım.
"Yok bir şey  Jungkook sadece canım biraz sıkılıyor"  Gülümseyerek yanıma oturdu.
"Olanlardan haberim var" Dediğinde başımı sıraya daha çok gömdüm. Sarı saçlarım gözümün önüne geliyordu.
"Belkide değişiklik yapmalısın? " Ona anlamazca bakarken gülümsediğini duyar gibi oldum. O sırada rose gelerek bana kahvemi verdi. Sıcak karton kutuyu avuçlayıp dudaklarımın içine yuvarladım.
Birazdan son derse girecektik. Tenefüs bittikten sonra Edebiyatçı girmiş, daha yoklama almadan derse başlamıştı. Sıkıntıyla başımı sıraya yasladım.

Only you and me | lisminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin