İki ay geçti hala Kıvanç 'dan bir haber yok. Arıyorum arıyorum ulaşılamıyor, acaba başına bir şey mi geldi? Düşüne düşüne evime geldim. Salona geçip kendimi koltuğa attım. Uzun uzun düşündüm. Hatırlamaya çalıştım. Elim bir an kalbime gitti. Kıvanç'ı kendime yakın hissettim. Ama neden? Kafamı sallayıp bu saçma düşünceye kapılmak istemedim. Kıvanç ölemez, beni, İrem'i bırakıp gidemez. İrem'e mesaj attım...
Almila;
İrem?Aradan on dakika geçtikten sonra mesajıma baktı...
İrem;
Efendim?
Almila;
Yanıma gelir misin?
İrem;
Tamam geliyorum.Telefonu kapatıp mantıklı düşünmeye çalıştım ama her seferin de düşüncelerim Kıvanç'ın öldüğünü söylüyordu. Düşüncesi bile gözlerimi doldurmaya, çenemi titretmeye yetmişti. "Ha-Hayır!... böyle bir şey yok! Olmaz da olamaz da!" Elimi kalbime koyup iyi şeyler düşündüm. Sakinleşmeye çalıştım. Kapının sesi ile ayağa kalktım.
"Almila! Neyin var? Ağladın mı sen?" Aklıma eskiler geldi daha fazla dayanamayıp ağlamaya başladım.
"Bana doğruyu söyle!" "Hangi konu hakkın da?" "Kıvanç!" "Dediğim gibi işte..." "telefonuma bakmıyor, iyi mi değil mi hiçbir haber alamıyorum!" "Telefonunu attı." dedi, anlam veremedim. "Ne! Neden?" "Kimseyle muhatap olmak istemiyor." tam konuşacakken kapı çaldı. "Sen otur ben bakarım. " İrem kapıya bakmaya giderken ben ağlamaya başladım. Kafamı kaldırdığım da Meriç geldi. Beni ağlarken görünce hemen yanıma oturdu. Kafasını İrem 'e kaldırıp konuştu "ona her şeyi söyledin mi?" "Bir an kafamı kaldırıp konuştum. "Neyi?" Kıvanç'ın öldüğünü " "Ne!" "Bilmiyor muydun?" Ben hiç bir şey demeden dona kaldım. Meriç kafasını kaldırıp İrem'e özür diler gibi hareket yaptı. Derin bir nefes aldım. Aklımdaki o korkunç soruyu sordum. "Yoksa...Yoksa... Göğsümdeki dikiş..." Meriç başını eğerek konuştu. "Evet... Kıvanç'ın kalbi. " ardından hemen İrem konuştu. "Bak Almila, Kıvanç'ın yaşama olasılığı çok düşüktü, seçim yapmam gerekiyordu. Bende..." hiç bir şey demedim. Sadece hıçkırıklar için de ağladım. Kıvanç'ın, kardeşimin kalbi bendeydi, benimkisi de ölü! Demek bu yüzden Kıvanç 'ı kendime çok yakın hissediyordum. "Kı-Kıvanç!" Son nefesim de ismini sayıkladım.
"Almila!" Kıvanç yaşıyor. Biliyordum işte. Ölmedi o bizi bırakıp gidemezdi işte. Sevinçle koştum. "Kıvanç! Bana öldüğünü söylediler. Ama ben biliyordum. Bizi bırakıp gitmeyeceğini biliyordum! " koşuyorum... Koşuyorum ama bir türlü yetişemiyorum. Aksine daha da uzaklaşıyor. " Özür dilerim yanın da yokum sıçan... Ama unutma kalbim seninle. Ne zaman özlersen beni elini kalbine koy ve gökyüzüne bak. Seni izliyor olacağım. Her zamanki gibi. " ve yok oldu... " Hayır! Kıvanç! Ölmedin sen! Neredesin? Hey!"
Gözlerimi açar açmaz ayağa kalktım. Telaşla arıyordum. "Kıvanç! Neredesin?... hadi gel buraya!..." Meriç bana sarıldı. "Geçecek." kendimi serbest bırakıp ağlamaya başladım. "Çok özlüyorum..." ve başka bir şey demedim. Meriç de hiç bir şey demeden sarıldı...
*****
Aradan tam tamına bir hafta geçti, ve şuan babamın hapishane den çıkmasını bekliyorum. Kapının kenarın da beklemiyorum tabi ki. Uzaktan...Gizli gizli izliyorum, onu asla affetmem. O hem Annemi öldürdü, hem de onun yüzünden kardeşim le zaman geçiremedim.
Yüzüne bakıp iğrendim. Biraz bekledikten sonra taksi ye bindi. Bende hemen Kıvanç'ın arabası ile onu takip ettim. Bilmediğim bir otelin önün de durdu. Bu demek oluyor ki burada kalacak. Benden ve olduğum alanlardan uzak bir yerde. En azından biraz olsun rahatladım.