Yorum yapın ve anlamadığınız bir yer olursa sorun lütfen.
Omegaverse'ün ne olduğu bir önceki bölümde yazıyor.
Geçmiş bölümden 2 yıl sonra...
"İyi günler."
"Size de Bayan Bean."
Yanımda çalışan stajyer bir baş selamı ile bulunduğumuz odadan çıktığında günün yorgunluğu da üzerime çökmüştü. Halledilmesi gereken davalar, idari meseleler ve yanımdaki stajyer gün boyu beni yormuştu. İşin aslı yorgunluğun sebebi sadece bunlar değildi, ben hala alışamamıştım. Okuması kolay değildi ama bu mesleği yapmak okumaktan çok daha zordu. Hakimlikte ikinci yılımın başında ve hayatımın yirmi dördüncü yılının sonunda yorgundum. Dinlenmekle geçemeyecek bu yorgunluğum fiziki değil de sanki ruhaniydi. Dayanmamın sebebi ise masamın üzerinde, dava dosyalarının ardında kaybolmak üzere olan çerçevedeydi.
Elime iki hafta önce ulaşan fotoğrafına baktım yorgun gözlerle. Tanrım, o büyüdükçe güzelleşiyordu, güzelleştikçe ise benim ona dayanmam zorlaşıyordu ve ben o şimdiden böyle gözüküyorsa ileride ne kadar güzel gözükeceğini düşünmeden edemiyordum. Omegam ise içimde, fotoğrafa baktığım andan beri mızıklıyordu. Onu özlemiştik. On beş yaşındaki o çocuğu çok özlemiştik.
Görev yerim belli olmadan önce, sınavlarımdan ise hemen sonra ailesi ile konuşmuştum. Beni daha önce gören beta kapılarının önündeki dururken yüzüme bakmış ve tanımıştı, betalar zeki varlıklardı. O okuldayken onun beta annesiyle uzun uzun konuşmuş ve aramızdaki bağı anlatmıştım, kadın ise yıkılmıştı. Oğlundan neredeyse dokuz yaş büyük bir kadın kapılarını çalmış ve küçük oğularının omegası olduğunu söylemişti, elbetteki yıkılırdı. Ben ise kadının hüzne boğulan gözleri karşısında başımı eğmiş ve zar zor kabullendiğim mecburiyet karşısında mahçup olmuştum. Ben de istememiştim ki mührümün sahibinin küçük bir çocuk olmasını ama hayat böyleydi işte.
O gün ben onunla konuştukça ve oğlunu bundan üç yıl önce gördüğümü , ister istemez etrafında olduğumu söyleyip olan biteni anlattığımda halime acımıştı. Çünkü o da biliyordu ki ben onun oğluna ne kadar mecbursam oğlu da bana o kadar mecburdu. Bizim gibi omega ve alfa çiftleri nadirdi ama aralarındaki, aramızdaki mühür kadimdi. Bozulamaz ve inkar edilemezdi. Bozulur veya inkar edilirse ya ben ölürdüm ya da o. Bu kadar netti.
O günden bu yana sanırım iki yıl geçmişti ve o zamanlar orta okula giden çocuk artık liseye geçmişti. Saçları iyiden iyiye kumral bir koyuluğa bürünmüş, yüz hatları kesinleşmiş ve boyu uzamıştı. Sanırım şu sıralar benimle aynı boydaydı, kızgınlığa girdiğinde ise birden gelişecek ve bir alfa bedenine bürünecekti.
İç çekerek çerçeveye uzandığımda omegam mırıldanmıştı. Evcil bir köpek gibiydi ve sahibinden ilgi bekliyordu, ne yazık ki sahibi küçük bir çocuktu, kızgınlığa bile girmeyen küçük bir çocuk. Çerçevedeki fotoğrafında üzerinde uzun mavi kapşonlusu, dizi yırtık siyah pantolonu ve saçlarına taktığı siyah capi ile kameraya bakarak gülümsüyordu. Annesi Megan bu fotoğrafı benim için çekmişti. Geçen iki yılda belki de gerçekleşen en iyi şeyin Megan'ın beni sevmiş olmasıydı. Babası Charlie ise, Megan'ın söylediğine göre nötrdü. Megan oğlu için ne kadar uğraştığımı ve didindiğimi, oğlunun üzerine ne kadar titrediğimi gördüğünde bana güvenmişti.
Çerçevenin üzerinden gülümseyen yüzünü okşayıp çerçeveyi yerine bıraktım. Oturduğum yerden kalkıp lavaboya doğru ilerledim. Gün boyu dağılmış olan yüzüme su çarpmak ve kalan dosyalar ile ilgilenmek istiyordum. Lavaboya girip musluğu açtığımda gözüm aynadaki aksime kaymıştı. Ela gözlerim kanlanmış ve neredeyse yirmi dört satti bulacak uykusuzluğumu açığa vurmuştu. Siyah saçlarım ise tepeden yaptığım sıkı topuzdan birkaç tel şeklinde firar etmişti. Avucuma doldurduğum suyu yüzüme çarptım ve makyajsız suratımı izlemeyi kestim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Little Alpha
FantasyOmegaverse +18 "Avuç içlerin bile bal kokuyor." 📍Valery Bean 24/27 📍Ethan Liam Walker 15 /18 (Yaş farkı) 01.20