Sabah parlak güneşin ışıkları yüzümü aydınlattığında gözlerimi ovuşturdum.
Şiş olan göz kapaklarım bir türlü açılmıyordu...
Ayağa kalkmaya çalıştım ama kalçamdan bacaklarıma doğru vuran acı buna engel olmuştu.
Gözlerim doluyordu. Ağlamak istemiyordum.
Ağlamamak için azacık uzayan tırnaklarımı avuç içlerime bastırdım.
Paytak adımlar atarak banyonun kapısını açtım.
Ağlamamak için yüzümü yıkamak istedim ama gördüğüm manzarayla artık göz yaşlarım benden izinsiz yanaklarımı ıslatmaya başlamıştı.
Parmak uçlarımı boynumda oluşan çürüklerde gezdirdim. Mor ve kırmızının en koyu tonunda olan çürüklerde.
Tişörtümü eteklerinden çekiştirdim. Çıkardığım da yavaşça yere bıraktım.
Duş kabininin içine girip, sıcak suyu açtım. Sıcak su bedenime anlam veremediğim bir huzur veriyordu.
Duvara yasladım ve yavaşça duvara sürtünerek yere çöktüm. Bacaklarımı kendime çektim.
Bir kaç dakikanın ardından ayağa kalktım. Banyo dolabında duran çilek kokulu şampuanımı aldım.
Kapağını açtığımda burnumu hafifçe yaklaştırıp kokladım. Gülümsedim.
Elime biraz aldıktan sonra ıslak kahverengi saçlarımı karıştırdım.
Banyoyu sarmalayan çilek kokusu çok güzeldi.
Saçımı duruladım. Askıda duran bornozumu giydikten sonra kapıyı açıp çıkacağım sırada gördüğüm manzara ile elimle gözlerimi kapattım.
Babacığımın üzerinde h-hiç bir şey yoktu!
Gözlerimi kapattığım anda yanıma yaklaştığını belli eden ayak sesleriyle geldiğim banyoya geri gitmeye çalıştım ama kapıyı kapattığım için sırtım en son beyaz banyo kapısına çarpmıştı.
"B-ben özür dilerim b-babacığım"
Kemikli elleri bilekliklerimi kavradıktan sonra gözlerimin önünden çekmişti.
Gözlerim hala sıkıca kapalıyken ıslak boynumda hissettiğim nefesle, artık nefes almayı unutmuştum.
"Çilek~ hmm çok tatlı"
Aklıma boynumu kirleten çürükler geldiğinde ellerimi çıplak göğsüne koyup ittirmeye çalıştım.
Bilekliklerim kapıya yapıştırıldığında acıyla gözlerimi açtım.
O...çok hızlı soluyordu...
Lanet...onu kızdırmıştım.
"Jisung sabrımı taşırıyorsun! İnan bana eğer buna devam edersen, tek bir göz yaşına bile bakmam anladın mı?!"
Gözlerim yanmaya başlarken başımı onaylar bir biçimde salladım.
Yanan gözlerimi kapattığım anda dudaklarım havayla temas etmeyi kesdi.
Dudaklarımın üstündeki yumuşak dudaklar nefes almayı unutturmuştu bana.
Alt dudağım, başka dudaklar tarafından çekilmeye başladığında inledim.
Bacaklarım titremeye başlamıştı. Her an yere düşebilirdim.
Dudaklarımın üzerindeki dudaklar çekildiğinde, kanlar yüzüme nüfuz etmişti.
Gözlerimi hala açamazken kulağımda sıcak bir nefes hissettim.
"Dudakların çilek gibi...Tadından asla vazgeçemeyeceğim türden"
Az önce dudaklarıma dokunan dudaklar kısa süreliğine yanağıma dokunduktan sonra geri çekildi.
Gözlerimi bir süre sonra araladığım da, Babacığım gömleğinin son düğmelerini ilikliyordu.
"Akşam geleceğim...Bayan Choi senin için sofrayı hazırladı. Bir şeye ihtiyacın olursa, kapıdaki Bay Park'a söylersin. Seni seviyorum bebeğim"
Başımı salladım.
"B-ben de s-seni b-babacığım"
Kaşlarını çattı.
"Ben de seni ne?"
Yutkundum.
"B-ben de s-seni s-seviyorum b-babacığım"
Yanıma yaklaştı. Alnıma küçük bir öpücük bıraktıktan sonra gitmişti.
Dolabımdan çıkardığım pembe sweetshirt'ümü ve kot pantolonumu giydim. Saçlarımı kuruladıktan sonra aşağıya indim.
Ayağıma dolanan Dori'yi kucağıma aldım. Başını sıvazlayarak konuştum.
"Acıktın değil mi küçük haylaz?"
Güldüm. Mutfaktan getirdiğim mamayı kapına doldurdum. Aynı işlemi Soongie ve Doongie için de yaptıktan sonra masaya geçtim.
Kedileri beslerken kendimi unutmuştum.
Tabağıma doldurduklarımın yarısını bile yiyemeden ayağa kalktım. Masayı topladım yavaşça peyniri buzdolabına koymak için açtığımda gördüğüm şeyle gülümsemiştim.
Çilekli pasta!
Pastayı çıkarıp masaya koydum. Çekmeceden aldığım çatalı pastaya batırdım. Pastadan yemeğe başladığımda mutluydum.
Pastadan bir az yedikten sonra salonun köşesinde duran kocaman kitap rafına doğru yürüdüm.
Kitapları karıştırırken araya tıkıştırılmış bir defter gördüm. Defteri elime aldım.
Koltuğa geri döndüm. Koltuğun başında duran battaniyeyi üzerime çektim.
Defterin üzerinde yıldızlar, simler, gezegen resimleri vardı.
Defterin ilk sayfasını açtım. Tarih yazılmıştı.
Galiba bu Babacığım'ın günlüğüydü.
Garip olan şuydu ki, sadece 1 sayfası yazılmıştı ve geri kalan sayfalar hala beyazdı.
İlk sayfaya geri döndüm ve okumaya başladım.
~14.09.2011
Böyle bir defter tutacağım aklımdan bile geçmezdi ama... Içimdekileri anlatmazsam her an patlayabilirdim.
Bu gün onu ilk kez gördüm ve Tanrım o çok güzeldi. Bir insanın bu kadar güzel olması imkansızdı. Kahverengi saçları, ince beli, bembeyaz teni...Insanı deli edebilirdi o...
Yemeklerini aksatıyordu büyük ihtimalle. Küçük elleri çatalı tutuyordu ve tabağındaki yemekle oynuyordu.
Garip olan şuydu ki, bu gün onun doğum günüymüş. Insan doğum gününde neden mutsuz olurdu ki?
Bana baktı...
Bana baktığın da gördüğüm iki siyah gözün içinde kaybolmak istedim...
Bu günden itibaren kendime bir söz verdim. Onun canını yakacak bile olsam yine de onu benim yapacaktım sadece benim...
______________________________________
Bok yolunda ilerliyorum gene amk ben hikayeyi böyle yazmayacaktım ama olsun KNBsbbdjdbsjdbdhdbdb
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Daddy Issues
Fanfiction[Completed] Lee Minho & Han Jisung "12 yaşında babası tarafından yetimhaneye bırakılan Han Jisung, 18'ci yaş gününe 1 hafta kala Lee Minho tarafından evlat edinir.„ ©miparkse