"İrem yüzüme baksana."
"Ben sana korkarım demiştim." Üzerime kapandığı için sesi boğuktu.
"Sarılıyorsun bana işte."
"Heee sarılınca geçiyordu korkum değil mi?"
"Ben buradayım."
"Buğra sen burada olsan da olmasan da korkacağım ben. Çünkü burası çok yüksek. Romantiklik yapmayı kes. Vallahi kalp krizi geçireceğim."
Bir saattir İrem'in yüzünü kaldırmaya çalışıyorum ama kalkmıyor. Manzara mükemmeldi. Hava da hafif bir esintisi vardı ve güneş batıyordu. Çok güzeldi herşey. Tabi karın kaslarıma kapanıp dokunsam ağlayacak kıvama olan kuzenimi saymazsak.
"Baksana güneş ne kadar da güzel batıyor."
İrem kafasını kaldırıp baktı.
"Gerçekten de çok güzelmiş. Rüzgar çok güzel esiyor."
"Değil mi?"
"Evet."
"Korkmanı gerektirecek birşey yok."
"Güneş batmak üzere." Derin bir iç çekip arkama yaslandım.
Sonra İrem çığlık atıp tekrar karın kaslarıma sarıldı.
"Sallanıyoruz! Allah kahretsin öleceğim. Hemde seninle evlenemeden. Buğra seni seviyorum baybay." Manzara o kadar güzeldi ki kafamı İrem'e çevirmeden hıı dedim.
Güzel manzaramdan ayrılıp İrem'in beni dışarı çekiştirmesiyle güneşe elveda dedim.
"Oh be! Dünya varmış. Sonunda yerdeyim. Şuan yeri öpeceğim. Ya da boşver. Bak orada bir kedi var ve sen bana onu alacaksın."
Gösterdiği yere bakınca bardakların dizili olduğu yere baktım. Taşla deviriyordun bardakları. Kolay oyun haha!
"Tamam hadi gel sana kedi alalım."
Orada pelüş hayvan satılmalıydı ama gerçek bir kedi satılıyordu. Hemen gidip stant sahibiyle konuştum.
"Merhaba! Bir el oynayacaktım da."
"Evet hoşgeldiniz. 3 hakkınız var. 3 atışta 2 bardak devirmelisiniz."
Ellerime topları verirken önümüze bir sepette yavru kediyi koydu. Çocuk oyuncağı!
Biraz esneme hareketi yaptım ve elimle topu atmadan alıştırma yapıyordum.
"Buğra hadi atamayacaksan söyle de gidelim."
"İzle ve gör."
İlk topu attığımda hedefi vuramamıştım. Tüh!
"İşte sen olsaydın böyle atardın."
İkinci topla da hedefi vuramamıştım. Allah kahretsin. Çok uzak bardaklar. Üçüncü topu da vuramayınca İrem kahkaha attı.
"Sen beceriksizsin." Gerçekten bunun ne kadar zoruma gittiğini bilemezsiniz. O kadar zoruma gitti ki biraz ilerimizde telefonla konuşan stant sahibinin bize bakmadığı anda kedi sepetini alıp yerine 200 lira koydum. Cins kedi olmadığı için onu bedava bile almış olabilirdi. O yüzden 200 lirayla kendine daha fazla kedi alırdı. Satıcı -sanırım satıcı denmiyordu ama artık adı her ne ise- bize döndüğünde ne oluyor koçum dercesine baktı.
"O kediyi yerine bırak."
"Al 200 tlyi hayrını gör. Bu sokak kedisi 5 lira bile etmez."
"Burası pet shop değil. Bırak onu." Satıcı bize yaklaşırken İrem'in elinden tutup koşmaya başladım.
Lunaparktan çıkmış olmamıza rağmen aptal satıcı standını bırakmış bizi kovalıyordu.
En sonunda saçma sokaklara saparak izimizi kaybettirdim. Nefes alırken İrem'kediyle oynadığını gördüm. Sonra kediyi sepetten çıkarıp bana gösterdi.
"Çok tatlı değil mi?"
"evet."
"Ama çalman kötü oldu."
"Çalmadım. Para verdim ona."
Sonra tekrar kediyi sepetine koydu. Kalktığında sevgime inandırmak için yanağından öptüm.
Sonra kırmızı yanaklarını gördüm.
"Çişim var benim."
❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAMİLE MİSİN ? | TAMAMLANDI
فكاهة0530***: Hamile misin? Buğra Kandemir: ? 0530***: Hamile misin, diyorum. Buğra Kandemir: Ben erkeğim. Yanlış numara. *hikaye türünü mizah yapmışım :') kitaptan daha komik lol*