Chapter Three: Olaylar

562 41 13
                                    

"I ain't looking for enemies but I ain't playing nice."

Hogwarts açılalı bir hafta olmuştu. Yaz tatilinde olanlar biraz da olsa unutulmuştu. Tabii ki diğer büyücüler unutmuştu ama Leena ve Harry her gün anne ve babaları hakkında çok kötü kabuslar görmeye devam ediyordu. Yine de kimseyle bu konu hakkında konuşmadılar. Hatta Harry, Leena ile bile konuşmuyordu. Lerna, birkaç kez bu konunun üzerinde durmuştu ama Harry, bu olay hakkında lanet olası şekilde ağzı sıkıydı. Leena çoktan pes etmişti. İkisi bazen Sirius'la muhabbet ederlerdi ama Harry, ne zaman o konu açılsa ortamdan ayrılırdı.

Harry'e göre, zaten ablası bu aralar gıcıklık seviyesinin en üst noktasında olduğundan, Harry ona bulaşmaktansa Draco Malfoy'a bulaşmayı yeğlerdi.

 Okuldaki öğrenciler, Profesör Lily'nin eksikliğine çabuk alışmış gibi görünüyorlardı. Yine de istisnalar vardı elbette. Lily, okulda çok popülerdi ve onun bazı öğrencileri Harry'i gördüğünde ona baş sağlığı dileyip, gözleri sulanmış gibi yapıyorlardı. Harry böyle düşünüyordu çünkü normal bir insanın o kadar kısa sürede ağlaması imkansızdı. Yine de onları sadece kafasını üzgünce sallayarak geçiştiriyordu.

 Okulun ilk gününde Dumbledore, yeni İksir Öğretmen Slughorn'u tanıtırken o mühim olaydan bahsetmediği için Harry rahatlamış hissetmişti ama aslında herkesin olayı bildiğinden emindi. Her ne kadar daha önceden bunun pek farkında olmasa bile anne ve babası ünlü sayılırdı ve ikisinin trajik ölümü Gelecek Postası dahil birçok gazetede de ilk sayfa haberi olmuştu. Hatta ilk hafta eve gelerek röportaj isteyen gazeteciler bile olmuştu ama neyse ki Sirius bunu halletmişti ve Leena ve kendisi için bu zor işi yapmak zorunda bırakmamıştı. Remus'a gelince, o herkese olanları zorla anlatmayı başarmıştı ama herkesin ondan nefret ettiğini düşündüğü için hâlâ kimseyle göz göze gelecek cesareti yoktu. Harry ise onun hakkında ne düşündüğünü bilmiyordu.

*** 

 Harry dalgın dalgın bahçede yürüyordu. Kehanet dersinden sonra gerçekten hava alması gerekiyordu. Profesör Trelawney, Harry'i bekleyen trajik ölümlerden yeterince bahsetmişti. Aslında Ron ile beraber çıkmışlardı ama Ron lavaboya gitmek için onu yalnız bırakmıştı. Hermione zaten geçen yıldan beri Kehanet Dersi almıyordu - Geçen yıl ilk derste Profesör Trelawney ile tartışmıştı- bu yüzden bazı dersleri de farklıydı. 

 Bahçede gezinmeye devam ederken gittiği yönün çok tehlikeli olduğunu anladı.  Ne diye etrafına bakmadan yürüyordu ki? Yaptığının büyük bir hata olduğunu fark etmesiyle bu hatasını geri alamayacağını fark etmesi aynı süre içinde oldu. Kara göl kenarındaki ağacın orada Malfoy ve arkadaşları vardı ve herkese laf atıyorlardı. Ve Harry de tam olarak oraya doğru yürüyordu. Şimdi geri dönerse Malfoy veya onun arkadaşlarından herhangi biri onu görürdü ve bu başına daha çok dert olurdu. O yüzden pişmanlıkla ve onlar ile göz göze gelmemeye çalışarak yürümeye çalıştı ama bu planı maalesef ki yürümedi. Malfoy onu 15 metre uzaktan fark etmişti bile. Harry kendi kendine küfretti. İşte Malfoy ona doğru sırıtarak geliyordu bile.

"Hey, Potter. Korkmuş görünüyorsun. Anneni mi özledin?" Malfoy arkadaşlarına baktı ve hep birlikte sinir bozucu kahkalar attılar. Harry aslında cevap vermeyi düşünmüyordu ama o sırada ablasının ona göz ucuyla baktığını gördü ve onun diline düşmemek istediğine karar verdi.

"Çeneni kapat yoksa olabileceklerden ben sorumlu olmam!" Harry bağırmamaya çalıştı. Bahçede bile olsalar, Snape'in bir ses duyduğu an gelip onu cezaya bırakacağından emindi.

Malfoy, sarı saçlarını geriye yatırırken bir yandan da, "Sana acıyorum, Potter," dedi suratsızca.

Harry, tam da ablasının bahçede bulunmasını göz ardı edip içeri girmek için adımını atıyordu ki, bu söz onun adımlarını durdurdu. Kafasını Malfoy'a çevirdi ve söyleyeceklerini merakla bekledi.

Bad Things | HPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin