~4~

29 1 0
                                    


Kurtlar Sofrası

Karanlık sokaklarda  yabancının biriyle bir saattir yol alıyordum nereye gidiyorduk bilmiyordum gittiğim yerde beni ne bekliyordu onu da bilmiyordum sadece yürüyor ve sessizliğe ayak uyduruyordum tamı tamına bir buçuk saattir birlikte olduğum yabancıyla tek kelime dahi etmemiştim ne adını biliyordum ne yaşını öyle körü körüne peşinden başlangıcıma  yürüyordum. Gözlerimi kanatlarından ayıramazken bu kadar rahat sokaklar da nasıl yürüdüğünde takılı kalan aklım başka bir düşünceye yer vermiyordu yoksa bu da benim saçma sapan görüntülerimden biri miydi? Sanmıyorum onunla öyle bütün ve öyle güzel duruyordu ki benim kafamın içi bu kadar güzel değildi hiçbir zaman böyle güzel görüntülere yer vermemişti. Adımlarını durdurduğunda gelmiş olduğumuzu anladım ve gözlerimi kanatlarından ayırıp etrafta gezdirdim toplam beş altı evin olduğu köy tarzı bir yerleşke idi burası gözlerimin değdiği her yer olabildiğince yeşillikle doluydu tahminen nüfusu otuz kişiyi geçmeyen bir yerdi ve benim gibi anormal birine yaşamak için olağandı işte babam her zamanki gibi benim için en iyiyi bulmuştu, gözlerim tekrar yabancıya değdiğinde beni süzüyordu her ne kadar bu durumdan hoşnut olmasam da sesimi çıkarmadım bir süre olduğumuz yerde dikili kaldık artık bu durum sıkıcı olmaya başladığında yerimde huysuzca kıpırdandım anlamış olacak ki başı ile yürümem gereken yönü gösterdi ve yine sesini çıkarmadan adımlamaya devam etti acaba dilsiz miydi? Sanmam bence ses tonu komik olduğu için konuşmuyor, bu ihtimalde çok saçma acaba neden konuşmuyordu? Aman boş ver Vera tek derdin bu sanki, adımlarım tekrar onu takip etti olağanca büyük olan evden içeri girdik ve bir odanın önünde adımlarımız son buldu.

-Kalacağın oda burası, şimdi yerleş ve sabah beşte kapının önünde ol.

Dedi ve cevabımı beklemeden yürüyüp gitti.Sesi bir erkeğin sahip olabileceği en üst seviyedeydi tok ve itaatkar, sesi hiçbir itirazı ya da hatayı kabul edecek derecede değildi dış görünüşüne o kadar iyi oturmuş ki asla aykırı kaçmıyordu. Ne, bir dakika sabah beş mi? Ben ve sabahın beşinde uyanmak,imkansızı istiyordu adeta bu yabancı ya robottu ya da manyak bir insan neden beşte uyanır ya neden...neden olamaz ya. Gittiğinden beri milim ayrılmadığım odanın önünde hangi yüz ifademle durduğumu bilmiyordum ama bu kadar şaşkınlık yeterdi kapının kulpunu kavradım ve yavaş hareketlerle içeriye girdim, oda sade dizayn edilmişti, klasik çalışma masası yatak ve elbise dolabından oluşan oda beyaz tonundan başka renge ev sahipliği yapmıyordu oysa ev sahibine göre ne de tezat bir görüntüydü siyaha çalan yabancının beyazlar içinde olan odası beni şaşırtmaya devam ediyordu. Elbiselerimi bavuldan çıkarıp elbise dolabına  düzenli bir halde yerleştirdim  bavulumun en altında bulunan aile çerçevemizi de alıp çalışma masasına koydum buraya gelmeden iki gün önce çekindiğimiz fotoğraf sahip olduğum tek aile fotoğrafımız idi, babamdan gizli bavula koyduğum o pisliğin çizimini de masanın üzerine koyup kırmızı kalem ile ÖLÜ yazdım en büyük gayem buydu o pisliğin son nefesini benim ellerimden vermesi. Tüm işim bitince pencereye doğru geçtim ve dışarıyı izlemeye başladım, on dokuz yıldır yaşadığım evden çok farklıydı mesela bu oda benim odamdan büyüktü ve düz renklere sahipti oysa benim odam küçük mor ve lila renklerini barındırıyordu sonra  sanki tabloya açılan bu pencereden de  o çok farklıydı odamın penceresi,arka sokağın çöp konteynırına bakan pencerem sayesinde onlarca kedi arkadaşım olmuştu burası cennetten bir yer gibiyken benim evim benim odam dünyaya aitti tıpkı bir zamanlar benim dünyaya ait olmam gibi ama artık hiçbir şey eskisi gibi değildi, ben eskisi gibi değildim içimde bir şeyler kırılmıştı ve o kırıklar canımı yakıyordu boğazımda daima bir yumru vardı gözlerim her an ağlayacak gibi dolu doluydu, yorgundum öğrendiklerimden ve daha başlamadığım savaştan dolayı yorgundum yaşım on  dokuzdu ama ruhum doksanlık  nine gibiydi. Saat kaçtı bilmiyordum ama ne uyumak istiyordum ne de başka bir şey yapmak böyle dümdüz durup  boşluğa bakmak istiyordum aklım o kadar doluydu ki hiçbir şey yapmama izin vermiyordu , hayat öyle boş geliyordu ki bana şu sıralar yaşamaya hevesim yoktu ama mecburiyetim vardı. Bir krallığa sahiptim ve bu krallıkta bir yanım yaşam savaşı veriyordu, on dokuz yıllık umudunu benim gibi bir kıza bağlamış kraliçe vardı yaşamak için beni bekleyen tarifsiz güzel bir kraliçe peki bu kız yaşam savaşında başarılı olabilecek mi? Korkularım var, bir uçurtmanın ipine bağlayıp gök yüzüne emanet ettiğim korkularım vardı ve attığım her adımda çelme takıp beni dibe gönderiyordu, iki buçuk haftada yaşadığım olaylar filim şerdi gibi geçip gidiyor sonra başa sarıp tekrar geçiyordu. Beni büyütenlerin gerçek ailem olmadığını öğrendim sonra küçükken dinlediğim masalların baş kahramanı olduğumu söylediler gerçekleri kabul edip adım atmaya başladığım zaman da  kalbime kocaman bir darbe aldım beni büyüten ailemin ve krallığımda nefes alan annemin o pislik tarafından yaşadıklar koca bir yumruk olup kalbime indiğinde nefes almakta zorlandım ve dizlerimin üzerine düştüm annemle babam kollarımdan tutup beni kaldırdıklarında bu seferde onlarda  uzağa gitmek zorunda kaldım şu an psikolojim falan filandan ibaretti. Düşüncelerimi bölen kapı sesi ile başımı kapalı olan kapıya çevirdim sonra istemsiz adımlarla açmak için yürüdüm kapıyı açtığımda yabancıyla karşılaştım gecenin bu saatinde  ne işi vardı? Tabi ya beşte kapının önünde olacaktım saat gerçekten beş olmuş muydu, kafamı pencereye çevirdiğimde tan yerinin ağırdığını gördüm.

Ben Vera...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin