~5~

22 2 0
                                    

Bana ulaşamazsın

Şimşek tüm şiddeti ile gök yüzünde hüküm sürerken yabancıyla on dakikadır sessizce duruyorduk, yağmuru seviyordum izinsiz bedenime değen bakışları siliyor bana biraz da olsun temiz hissi veriyordu. Küçüklüğümden bu yana bir savaşım vardı mutlu olmak ve boğazımda duran yumrunun geçmesiydi kendi içimde kurulan savaş meydanında ölü ve ağır yaralı hayaller vardı, şimdi savaş da savaş meydanı da değişmişti önceden kendim için savaşırken şimdi bir krallık için savaşmam gerekiyordu. Ben ölü prenses olarak bilinen on dokuz yılını da kısmi ölü olarak yaşayan bir varlıktım, Dünya da Türkiye denilen yerde büyümüştüm kültür olsun insan yapısı olsun tam bir Türk yapısı vardı bende. Şehirlerini gezdim, gündüzlerinde gülüp gecelerinde kendimle savaş verip yastığın bir tarafını hep ıslak bıraktım babamdan yana boynum hep bükük olmuştu tavırları beni hep yaralayıp mutsuz etse bile bir şekilde güçlü tuttum kendimi çünkü öğrenmiştim ki ölünmüyor mutsuzluktan hiçbir insanın sonu mutsuzluktan olmadı peki o zaman intihar edenlere ne demeli? Onlar mutsuzluktan değil zihnin zayıflığı ruhun yaşam eksikliği nedeniyle son verdiler hayatlarına, kendimden biliyorum hayat urganını boynumdan çıkarıp ölümü kucaklamak için şeytandan aldığım urganı geçirmiştim boynuma...Yaşlar gözlerimden düşerken babamla ilgili güzel anıları getirmeye çalıştım yaşamaya bir sebebim olması için ama yoktu o urganı boynumdan çıkarmamı gerektirecek geçmişin izleri yoktu sonra bir durdum geleceğimi düşündüm yirmili yaşlarımın sonlarına doğru olduğum yılları ya o gün, bugün ki kadar mutsuz olmazsam bu karardan pişman olmayacak mıydım? Olacaktım ve bu yüzden ölümün urganını çıkarıp attım boynumdan işte şimdi dönüp o zamanki depresif, ağlak ve mutsuz kıza şunları diyorum ' Tünelin ucunu görmeden sakın yoldan dönme evet yol karanlık ama sonunda bir ışık var ki tüm karanlığı söküp atıyor. Yollar zordur ama vardığın yer güzel sakın pes etme.' Her ne kadar savaş meydanında hayallerim yara alsa da ben umutlarıma sarıldım tıpkı çok sevdiğim şairin sözü gibi olmasını diledim;

Çocuklar inanın inanın çocuklar
Güzel günler göreceğiz güneşli günler
Motorları maviliklere süreceğiz
Güzel günler göreceğiz güneşli günler**

Gök büyük bir sesle tekrar aydınlanmasıyla yüzüme düşen damlalar bir oldu, bakışlarım gökten yere inerken yabancının adımlarıyla gitmemiz gerektiğini anladım biz daha ormandan çıkamadan yağmur şiddetini artırmıştı ve biz eve vardığımızda sırılsıklam olmuştuk kara bulutlar yine üzerime oynamıştı acı bir gülümseme dudaklarımda peydahlanırken yabancının açtığı evin kapısından içeri girdim tüm ev halkı salonda oturmuş muhabbet ederken gözlerim Hardy ile çakıştı kızgın ve kırgın daima yedi yaşında kalmış Hardy'le. O anları hatırladıkça boğazımda ki yumru büyümüştü gözlerimi kırgın gözlerden çekip yanımdan uzaklaşan yabancıya çevirdim, merdivenleri usul usul çıkıp gözden kaybolmuştu, hafif bir titreme geldiğinde odama çıkıp ılık bir duş almaya başladım fazla oylanmadan duş  alıp kendimi toparladım ve aşağı inmek için odadan çıktım koridorda yabancıyla karşılaştığım saçında havlu tek eliyle kurularken diğer elinde kahve odama doğru geliyordu beni görünce adımlarını kesmişti tıpkı benim onu gördüğümde adımlarımı kesmem gibi. Dumanı tüten ve buram buram kokan bardağı uzattığın da tereddütsüz parmaklarım arasına aldım kahvenin ısısı bedenime iyi gelirken kokusu yaralı ruhumu mayhoş yapmıştı hafif bir tebessümle kahveden yudumlarken göz kapaklarım kendiliğinden kapandı sıcaklığı ilk dilimi yaksa da değdiği her yeri etkisi altına aldı.  Gözlerimi açtım ve kupayı dudaklarımdan uzaklaştırdım bakışlarımı yabancıya çevirip gülümseme ile teşekkür ettim kısa bir baş hareketi yaptı ve ardını dönüp merdivenlere yöneldi tıpkı üç gündür olduğu gibi şimdi de adımlarını takip ettim aşağı indiğimizde Melek teyze televizyon izlerken kızı Sevgi'de moda dergisi karıştırıyordu az ileride berjerin birine kurulup telefonla uğraşan Hardy bizi görünce oturuşunu toparladı ve boğazını temizleyip içeriye varlığımızı bildirdi Melek teyze bakışlarını televizyondan alıp bize çevirdi ve içten bir gülümseme bahşetti onun gibi içten bir gülümseme gönderdim bakışları tekrar televizyona dönünce bulduğum boş yere kendimi attım ve dışarıda yağan yağmuru izlemeye başladım yabancıda diğer berjere oturdu ve arkadaşıyla sohbete geçti. Salon birer birer boşalırken gece bir sularında doğru bir ben ve yabancı kalmıştık başım pencereye dönüktü gözlerim rüzgarda dalgalanan ağaç dallarına arada da pencereyi döven hırçın damlalara takılıyordu uzun aradan sonra zihnim boşken huzuru iliklerime kadar dağıttım. Kısa süreli adım sesleriyle salonda ki yalnızlığımı tescillemiş oldum, galiba zihnimi meşgul eden sorunlar yalnız kaldığımda ortaya çıkıyordu, dalların savrulmasıyla kendimi bir dala benzettim ben hangi rüzgarla hangi yöne savrulacaktım?

Ben Vera...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin