12

978 67 26
                                    

Jimin'in mekanına geldiğimizde oldukça gergindim.Kimseye belli etmek istemesem de kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Arabadaki herkes bunun farkındaydı. Bu yüzden arabayı park ettikten sonra biraz kendime gelmem için beklemiştik, daha sonra mekana giriş yapmıştık. Büyük bir mekan değildi. Geneline bordo ve siyah tonlar hakimdi. Şimdiyse Jimin'in bizim için ayarladığı bir masaya oturmuş birşeyler içiyorduk. İçerisi fazla kalabalık değildi. Daha önceden tanıdığım birkaç kişiyi görmüş, görmezden gelmiştim. Bana bakarak fısıldadıklarını gördüğümde umursamadan elimdeki birayı tek dikişte bitirdim.

"Bebeğim iyi mi?"

Chanyeol'ün bana bakarak sorduğu soruya karşılık kafamı salladım. Üstüne krem rengi bir tişört giymişti. Altında siyah pantolunu vardı. Kahverengi saçlarını yana ayırmış, bir kısmı yüzüne düşmüştü. Gülümsedim. Ona değer veriyordum, bu masadaki herkese olduğu gibi.

"Peki benim bebeğim iyi mi?"

Sorduğum soruya karşılık ufak bir kahkaha attı. 

"Sence?" dedi elindeki bardağı masaya bırakıp, Lisayı kaptığı gibi piste giderken. Anlaşılan iyiydi. Masadakilerin sohbetine katılmak için kulak kabarttım.

"Arkadaşlar Yoongi'yi gören olursa alttan bacağıma tepsin olur mu?"

Şuan bu masada benim kadar gergin birisi varsa oda kesinlikle J-hope hyungtu. Sürekli sağ dizini sallıyor, düzenli olarak etrafa bakıyordu. Üstelik  daha birkaç gün önce Yoongi hyungu görmüşken...

"Hyung biraz sakin mı olsan?"

Jenni Unnie'ye kafamı sallayarak onay verdim ve J-hope hyungun sırtını sıvazladım. Etrafa hafif bir göz gezdirdim. Aklımda sürekli Taehyung'un gelip gelmeyeceği vardı. Sonuçta burada olacağımı bilmiyordu. Belki Jimin söylemişti, belkide söylememişti bende bunu bilmiyordum. Karşılaşmak isteyip istemediğimi bile bilmiyordum. Derin bir nefes verdim.

"Ben bir lavaboya gidip geleceğim."

"Gelmemizi ister misin?"

Jisoo Unnie'yi kafamla reddedip hızla lavaboya yöneldim. Ellerimle yüzüme ve enseme hafif bir su vurduktan sonra biraz peçete çekip, yüzümü kuruladım. Aynadaki yansımama baktım. Tedirgin gözüküyordum. Pekala ne olursa olsun sakin kalmam gerekiyordu. Kalbim şıkışıyordu, ellerim titriyordu ve sanırım üşüyordum.  Sanırım fazla heyecanlıydım. Bakışlarımı kıyafetlerime indirdim. Siyah şortumu düzelttim. Saçlarımı ellerimle biraz daha açtım. Sanırım daha iyiydi. Lavabodan çıktıktan sonra hızla masaya döndüm. Böyle ortamlarda, yanlız başına gezmenin iyi olmadığını biliyordum. Kesinlikle birini görmekten korktuğum için değildi yanlış anlamayın.

Masaya geldiğimde Jimin ve Jungkook'un bizim masamızda olduğunu gördüm. Lisa ve Chanyeolde masaya geri dönmüşlerdi.

"Selamm!"

Neşeli bir selam vererek gülümsedim.

"Bende benim sincabım nerde diyordum."

" Hıh! Yalaka."

Jungkook Chanyeol'ün dediği şeye gözlerini devirmekle yetinmişti.

Sırayla bu ikiliye sarıldım ve Jimin'in yeni boyattığı saçlarını karıştırdım. Bir ara ona saçlarla ilgili soru sormalıydım. Bunu aklıma not ettim.

"Saçların güzel olmuş Jimin."

Jennie Unnie'nin dediği şeye karşılık Jimin ellerini saçına attı, utanarak teşekkür etti ve gözleri kısılana kadar gülümsedi. Sevimliydi.

"Sizde çok güzel olmuşsunuz." dedi Jungkook. Ama bakışları daha çok Lisa'nın üzerinde gibiydi. Ve tabiki benim canım kızım ona bakmıyor, sağa sola bakarken J-hope huyungla sohbet ediyordu.

Jisoo Unnie Jungkook'un bakışlarını fark edip gülümsedi.

"Eminim güzel olan bizizdir, değil mi Jungkook?"

Jungkook anlamayarak onayladığında kıkırdadık.

"Ya Jimin sizin bu bar işine vergi vurdu mu?"

Chanyeol'ün sorduğu soruya karşılık Jennie Unnie şakayla karışık sitem ettmişti.

"Hah ne yapacaksa sanki"

Masadakiler kendi aralarında sohbete girdiğinde, sessiz kalmayı tercih etmiştim. Garsondan bir bira daha aldığımda J-hope hyungun bakışlarını üzerimde hissetsem bile umursamadım. Ona öpücük atıp elimdeki biradan bir yudum aldım. Normalde kolay kolay içmezdim.  İçtigim zaman ise kolay kolay sarhoş olmazdım. Hatta çok zor bile denilebilirdi. Kendimi sakinleştirmek için bugün biraz fazla kaçıracaktım hepsi bu. Masadaki herkes barın kapısına odaklandığında bakışlarımı çevirdim.

Kaç dakika boş boş ona bakarak düşündüğümü hatırlamıyorum. Müzik sesi kulağıma bir uğultu gibi geliyordu. Yıllardır hasret kaldığım ten, başkasıyla kapıdan içeri girdiğinde uyuşan kalbim beni zor durumda bıraksa bile derin bir nefes aldım. Göz göze gelmiştik. Tzuyu bunu fark ettiğinde daha çok sokulmuştu Taehyung'a. Yüzüme takabileceğim en ezikleyici gülümsemeyi takıp, gözlerinin içine baka baka gülümsedim. İçim cayır cayır yanarken, gülümsedim. O da bana bakıyordu. Sanki hiç tanışmamış iki yabancı gibiydik. Eksiktik. Onu uzun zaman sonra görmüş olmamın verdiği o ezici burukluk ile gözlerimi kapattım. Onu gördüğüm halini zihnime kazıdım.

Bakışlarımı sertçe masaya çevirdim. Masadakilerin odağı bendeydi ama belli etmemek için hiçbişey yapmıyorlar normal davranmaya çalışıyorlardı. Taehyung ve Tzuyu tam karşı masamıza oturduğunda artık kendime hakim olmakta çok zorlanıyordum. Taehyung bakışlarını önünde kavuşturduğu ellerinden ayırmıyordu. Bana bakmaktan mi korkuyordu yoksa mahcup muydu anlamadım. Elimdeki birayı tek nefeste yavaşça içtim. Derince nefes alıp veriyor ellerimin titremesine izin vermemeye çalışıyordum. Jungkook yavaşça kulağıma eğildi ve tek solukta konuşmaya başladı.

"Bak istersen şuan seni götürebilirim, gerçekten bilmiyordum çünkü Taehyung buraya pek gelmez ama gelse bile onunla geleceğini bilemez-"

"Sorun yok Jungkook. Bunu göze alarak geldim. Biliyor musun? Bugün benim günüm."

Gülümsedim.

Hızla dans pistine doğru yöneldim. Herşey daha yeni başlıyordu. Kim Taehyung benim hayallerimi, hayatımı, aşkımı mahvetmişti. Geriye benden başka hiçbişey bırakmamıştı.  Üstelik  ben ona gitmek dışında hiçbişey yapmamıştım. Ama şimdi tam anlamıyla geri dönmüştüm. Ben kendimi bile bulamazken ona geri dönmüştüm ama onun yanında başkası vardı. Bundan sonrasını ben düşünmeyecektim.

🌌AURORA🌌 -vrosé•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin