i k i

231 54 102
                                    

saçma lacivert spor şortumun iplerini bağlayıp spor salonundaki dolabımın kapağını kapattım. jinae'de o sırada içeri girdi.

"kızlar erkekler voleybol oynayacağız gelsene."

"hiç havamda değilim."

"takımın sana ihtiyacı var dostum en uzunumuz sen olacaksın."

"kaybedeceğinizi bilerek neden oynuyorsunuz ki merak ediyorum?"

"takımları karacağız öyle deme yoksa ben de hyejoo ile aynı takımda olmaya meraklı değilim."

"jinae."

"OYNAYACAĞIM DE LÜTFEN ÖYLE DE."

"senin hatrına oynamayacağım." dedim ve gülümsedim. "aptal ya." dedi ve beraber soyunma odasından çıktık. bench tarafında kyung ve seulbin serilmişti. tabi başkaları da vardı ama violet ve hyorin ayakkabılarını sahada bağlıyordu. ben de diğerlerinin yanına çıktım.

"aa sen oynamıyor musun şok içindeyim şuan." kyung yüz ifadesini değiştirmeden koyu kahve omuz boyundaki saçlarını geriye fırlattı.

"iyi saplar klübü adına tabi ki oynamayacaktı." seulbin ona döndü.

"öyle bir klüp mü var nerede ben göremiyorum."

"bizi kastediyor." dedim kaşlarımı çatıp. "neden bir suçmuş gibi böyle bir klüp kurdun ki ben halimden çok memnun bir şerefsizim." o sırada soyunma odasına giten violet'i izledim.

"allah aşkına ne yaptın yine violet için?" kyung meraklanmıştı ve uzandığı yerden kalktı.

"su şişesine tuvalet suyu doldurmuş olabilirim ama her şey bir ders öncesinde oldu."

"JUNG ISEUL SIÇTIM LAN AĞZINA!"

"gülmemeliyim gülmemeliyim." kyung dudaklarını ısırıyordu.

"seni oyuna çağıracak demedi deme, violet yapar." dedi seulbin. "aman."

sonra gruplara ayrılmalarını izledik. her şey çok iyi giderken jaemin, jisung'a onu takıma almadığı için küstü ve üzerine bindi. "hyorin neden jaemin'i seviyor oynat bakalım." nelly telefonunu açıp bir snap çekti.

jisung üzerinden jaemin'i attı ve kollarını kavuşturdu "bir kişi eksik oynayabilecek misiniz lee jeno?" dedi ve jeno ona bakıp histerik gülümsemesini sahaya yaydı "maç sonrası ağlamamanız için sadece birini seçmeliyim gibi duruyor."

jisung sinirini belli etmemek için sırıttı. normalde herkes birbiriyle yakındı ama olay oyuna döndü mü tansiyonları atıyordu.

violet, jeno'nun kulağına bir şeyler fısıldıyordu.

"jung iseul." dedi bana dönüp. jinae'de bana bakıyordu ve kafasını 'hayır' anlamında sallıyordu. ben ise benchten atlayıp sahaya geçtim. jeno bana bakıp bu sefer ironik bir şekilde gülümsüyordu. "kazanmayı bu kadar ciddi bir olay haline getirmeyin." dedim. sonra hyorin belime sarılıp beni kucakladı "ay biliyordum oynayacağını biliyordum!"

iç geçirdim. sahiden.

takımımız mı demeliyim, uzun bir süre asla puan alamadık. ben özellikle en arkaya çekildim. violet, hyejoo ve hyorin kendini çok kaptırmıştı. hyorin topa vurmak için hyejoo'yu yere doğru ittirdi -götüyle dağları devirdi de denebilir-.

jeno salak gibi mola istedi. tanrı aşkına ne tavsiyesi verecekti acaba. hiçbir şey demeden elindeki su şişesini buruşturup yere attı. gösteriş mi neydi bu?

"daha iyi oynayalım." dedi ve herkesin sahaya geçmesini bekledim. jeno hala oturuyordu. "kimi bekliyorsun?" dedi bana.

"hyejoo'yu oyundan çıkar sabote etmeye çalışıyor." dedim.

"nasıl anladın bayan konfüçyus?"

"en önde olunca insanlara aslında topa vurma isteği doğar, tabi iyi bir oyuncu değilsen beceremezsin iyisen de bilerek vurmamaya çalışırsın. o toplara büyükannem bile mezarından çıkıp vurabilir."

"pf, ciddiye alma diyen sen değil miydin?" cidden oyun oynarken kafanıza kan aniden sıçrıyormuş enteresan ama gerçekmiş.

"sonra teşekkür edersin."

"hiç zannetmiyorum."

"ukala." dedim ve ben de sahaya gittim. bu saniyeden sonraki tek isteğim sahanın ortasına oturup hiçbir şeye karışmamak istiyordum. violet topu yamuk olsa bile diğer tarafa atabildi ve ilk puanı aldık. o an hyejoo'yu izledim, yumruklarını sıkıyordu. ilk gelen topa elini atmaya çalıştı. jaemin onu engelledi. derin bir nefes verdim. top karşıya geçmişti, onlar da üç atıştan sonra bizim tarafa atmışlardı. çömeldiğim yerden kalktım ve öne koşup hyejoo'yu bu sefer ben ittirdim "çekil!".

"ÇIK SAHADAN APTAL." hyorin, violet ve jinae şaşkınlıkla bakıyordu. "NE BEKLİYORSUN GİTSENE."

"zekice" diye mırıldanıp çıktı.

︴ ∘ ✿;✏️;;

"omg, çok sinirlisin lan."

"hyorin iyiyim." kıkırdadım.

"bence haklıydın birinin kaptanlığı ele alması gerekiyordu, jeno çoğu konuda yeteneklidir aslında ama liderlik ona göre pek değil."

"hayır jaemin aslında boğa burçları lider olur."

"yıl olmuş 2020 sen hala burçlara mı inanıyorsun?"

"lider olmanın burçlarla alakası yok" diyerek arkamızdan jeno geldi.

"katılıyorum." dedim "jeno'yu nüfusa yanlış kaydetmiş olabilir belki ailesi."

"belki de sen aslan burcusun." dedi jeno bana.

"ben lider olmayı sevmem." dedi jaemin yüzünü buruşturup.

"iseul aslında boğa burcu jeno." dedi hyorin.

"burçlara inanmayın GÜNAH." diye bağırdı jaemin "sizi de eve bırakalım mı?"

"ben yürüyeceğim. yarın görüşürüz."

"jeno?"

"spor önemli ben de yürüyeceğim." jeno'ya dönüp baktım. umarım yolumuz ayrıdır.

"itiraf etmeliyim güzel oynuyormuşsun."

"sağol." dedim ve tekrar yüzüne baktım. tanrım çocuk aslında yakışıklıydı. açık kahve boyalı saçları gözlerini kısmen kapatıyordu, şekilli bir burnu vardı ve kızarmış çatlak dudakları.

"ne dememi bekliyorsun iseul?"

"bilmem." dedim omuz silkip.

"tamam sen kazandın, haklıymışsın."

"bir dakika ne konuda haklıyım?"

"dediğin her şeyde."

"ah teşekkür ederim ancak beni neden takip ettiğini hala anlamadım çünkü ben evime geldim de."

"çünkü benim evim de şurası." parmağıyla iki blok öteyi işaret etti. siktir.

"yarın görüşürüz o zaman." gülümsedi ve yüzüme yaklaşıp dudağıma dudaklarını değdirdi.

"YUH EBEN YAVAŞ ÖKÜZ ÇÜŞ GERİZEKALI GÖT."

merbaaaaa🥴

🗝;;[alone]: lee jenoWhere stories live. Discover now