o n s e k i z

78 15 88
                                    

"hoca beni çağırıyor değil mi?" yanıma oturmuştu ve bu kadar yakın olmak kısmen beni geriyordu "hayır, büyük ihtimalle kızları azarlıyor."

"disipline verirse?"

"ah hayır abartma. bence şimdi spor salonuna gidersen disipline giden sen olursun."

"sağol çok moral veriyorsun."

"ne yaşandı orada öyle?"

"sora'ya saldırdılar."

"sora, şey mi? uzun kahverengi saçları olan ve genelde beyni patlayacakmış gibi toplayan orta boylu güzel kız."

"o benim kuzenim."

"olanları anlatacak mısın? sora'nın kim olduğu beni ilgilendirmiyor, hem jeno da öylece tribünde oturuyordu bir şey olduğu belli. hadi anlat." suratına dönüp boş boş baktım "ne meraklı çıktın ya."

"insanlara bir şeyleri anlatırsan daha rahat hissedersin. içini dökmüş olursun yani anladın mı? üzgün olduğun her halinden belli." kaşlarımı çattım ve o da çattı "eski sevgili olsak da bu arkadaş olamayacağımız anlamına gelmiyor."

şaka gibi bir gün geçirdiğim gerçeğiyle yüzyüzeydim ve bu komik geliyordu. olan her şeyi anlattım ve burnumu çektim. o sırada ağlamaya başlayacağımı hissetmiştim. "ağlama, ağlak."

yanaklarımdan yaşlar dökülüyorken güldüm "anlamıyorsun ki."

"hayır anlıyorum. bence herkes haklı, kendine düşünmek için bir zaman ayır. hem şu an onu dinlemeyi denersen gereksiz patlayacaksın sen iseul bunu kabul et."

"insanların haklı olması acıtıyor." derken burnumu çektim ve o da kıkırdadı "bence kafanı dağıtmak için kızlarla dışarı çık."

kafamı salladım. "teşekkür ederim, anlatacak biri yoktu."

"içinde hissettiklerini hala anlatmadın sadece olayı anlattın zaten."

"sorun da o ya hissetmiyorum."

"olabilir herkes aynı şekilde yaklaşmaz bazı şeylere. sarılmak ister misin?" tekrar kafamı salladım ve kollarına sarıldım. içimi kısmen dökmüş olmanın bu kadar rahat hissettireceği aklıma gelmezdi. belki de sarılmak beni rahatlatmıştı, emin değildim ama sarılırken içimden yanlış bir şey yaptığım geçiyordu. çünkü camdaki jeno'yu farketmemiştim.

♥︎

okula en yakın starbucks'ta daire bir masanın etrafında altımız da dizilmiştik. seulbin kendi filtre kahvesini kendi önüne koyarken benim cold brew lattemi de önüme koydu ve violet'in vanilyalı frappucino'sunu önüne ittirdi. kahvelerin parasını seulbin'e kakalamak herkesin en sevdiği işti.

jinae de kendinin white chocolate mochasını önüne koydu hyorin ve kyung'un kahvelerini de masanın neredeyse üzerine çıkıp verdi.

"konu ne şimdi niye geldik." dedi kyung. ikimizde aynı anda kahvelerimizden birer yudum almışken violet "hyuck bana çıkma teklifi etti." dediğinde öksürmeye başladık. "jisung da bana bizim eve gelsene film izleriz dedi bu çıkma teklifi mi oluyor?"

"eve atmış işte." dedi hyorin.

"AAAAA DUO ÇIKMA TEKLİFİ SİZ BÜYÜDÜNÜZ MÜ ŞİMDİ YA!!"

"seulbin sen duo çıkma teklifi deyince ben soğudum. ama beni eve davet etmedi yani baya sordu anlarsın ya jisung gibi yavaş bir çocuk değil donghyuck."

"belki yavaş seviyorum? jeno gibi hızlı olmasından iyidir, cuk diye ilk günden öptü iseul'u."

yüzümü buruşturdum "hatırlatma bile."

"karanlık geçmişini silme çabaları, ben de yapardım iseul bunu üzülme. jaemin ile küstüğümüzde hayat çok garipmiş şimdi gözlerim açıldı."

"ay boş yapma iki gün küs kalman bile bir mucize." dedi kyung "moron chenle hala basketbol oynuyor."

"chenle'yu sevdiğini bilmiyordum kyung vay anasını."

"yo sevmiyorum öylesine söyleyeyim istedim."

"tamam bize ne chenle'dan niye söyledin sevmiyorsan." ters bakışlarım tam yerini kyung'u bulmuştu "anladık sevmiyorsun tamam anladım ben tamam tamam sen merak etme."

"iseul geçiririm sana buradan."

"dedi 162." dedim "boyun yetişirse geçirirsin."

"boy muhabbeti açıldıysa biz üçünüzü yalnız bırakalım." hyorin elindeki telefonundan kafasını kaldırmadan konuştu.

"en son hyuck bana çıkma teklifi etti demiştim kabul etsem mi ya bilemiyorum."

"siz çıkmıyor muydunuz?"

"ay hayır kyung boş yapma."

"flörttü ablası, flört." jinae göz kırptı ve kumral saçlarını beyaz hoodie'sinin gerisine attı "aslında hava 3 nisana göre aşırı derecede soğuk değil mi?"

"yoo." dedi üzerinde şişme montla oturan seulbin.

"donghyuck niye motorcu mafya amcalar gibi giyiniyor hoş çocuk aslında."

"sen hala orada mı kaldın ya sus bir defa sus."

"hyorin kapa çeneni. geçen gün nesquik yerken hyuck yazdım ve onu yedim canı acımış mıdır?"

"yaa çok acımıştır, niye böyle bir şey yaptın ki." dedim ve omzuma gelen yumruğu gördüğüm için sırıttım.

"iseul da yazdım merak etme."

"normal bir filmde yaşıyorsak şimdi içeriye jaemin, jisung, renjun, jeno, donghyuck ve chenle'nun gelmesi gerekiyor genelde bu muhabbetin döndüğü yerde öyle şeyler olur." dedi seulbin sanki çok düşünmüş gibi.

"aman benden uzak tanrıya yakın olsunlar da başka ne olursa olsun." dedim.

"sen kütüphanede kalmayacak mıydın?"

"hayır, minhee-..." dedim ve sustum üstüne 32 diş sırıttım.

"öpüştüler kesin ıyyy yavşak." hyorin yüzünü buruşturdu, ben de omuz silktim "hayır sadece konuştuk ve sarıldık o kadar."

herkesten bir ıy sesi yükseldi "sen artık jeno'nun malısın kendine gel."

"kyung boş yapma ben sana uçarım buradan." en büyük boy cold brew lattemden beynimin donmasına izin verecek kadar büyükçe bir yudum aldım "kendime zaman tanıyorum ben sonrasına karar veririm."

"ne yapacaksın tanrı aşkına." jinae göz devirdi. "belki dinlerim belki de dinlemem."

"prenses gibi davranınca midem bulandı."

"dedi prenses hyorin." violet bu sefer göz deviren taraf oldu "hassiktir bu jaemin değil mi?"

"arkasında biri var mı?"

"var."

"iyi iseul kaçar biri sorarsa yoktum." dedim ve mavi kot ceketimi kucaklayıp arka caddeye çıkan kapıdan kaçmaya başladım. cadde boyunca yürürken telefonum çaldı "gerizekalılığın sana çantanı unutturdu, yani çok geç geri geliyorsun." dedi seulbin.

tanrım, iç geçirdim ve şimdi imkanım olsa koca caddede çığlık bile atardım.

bum korktunuz dimi yb🥱🥱🥱

🗝;;[alone]: lee jenoWhere stories live. Discover now