y i r m i b i r

87 10 80
                                    

[park jinae]

[park jisung]

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

[park jisung]

yemekteki yerimize jinae ile çoktan oturmuştuk ve ben bacaklarıma vuruyordum, ağlamama ufacık kalmışken yüzümü buruşturup kendimi engelliyordum "kızım anlatsana

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

yemekteki yerimize jinae ile çoktan oturmuştuk ve ben bacaklarıma vuruyordum, ağlamama ufacık kalmışken yüzümü buruşturup kendimi engelliyordum "kızım anlatsana."

"dur diğerleri de gelsin baştan 5 kere anlatırsam daha çok ağlarım."

jinae instagram turuna daldığında ben hala ağlamamı engellemeye çalışırken su içmekten kendimi boğacak raddeye gelmiştim ki kyung, violet ve hyorin uçarak geldi. seulbin de ağzında elmayla arkalarından geliyordu.

"olay yaşanalı iki hafta oldu, iki hafta. hiç olmadı ayın sonunda anlatsaydın güzel olurdu şunun şurasında 15 gün kalmış zaten beklerdik yani."

"hyorin bir kez olsun sus."

"of bildiğiniz kavga ettik işte ya." cümlemin sonuna doğru hıçkırmaya başladığımda seulbin sarıldı "yaklaşma!"

"her daim orospu çocuğu olmayı nasıl başarıyorsun?" kyung kollarını kavuşturmuştu ben de kaşlarımı çattım "ya sen ne anlarsın, ah ağlayacağım galiba cidden bitti."

"yok ya şaka yapıyordur o jeno'dan bahsediyoruz bok kafa yani." violet sırıttığında jinae omzuna bir tane geçirdi. "ben bunları hakedecek ne günah işledim ki."

"tarotçuya gittik kesin ondandır."

"altında bir şey aramasak mı? olacağı vardır olmuştur yani." seulbin dudaklarını büzdü. "haklı." dedim.

"jaemin geliyor jaemin geliyor. hyorin sakin ol!" hyorin kendi kendine sayıklıyordu "kızım iki günlük aşıklar gibi davranma aramızda en uzun çıkanlar sizsiniz."

"yanınıza gelelim mi?"

"jaemin, iseul çok kötü."

"NE. NE DİYORSUN SEN YA! ben tam kalkıyordum zaten keyfinize bakın siz." kalkmış elimde elmayı havaya fırlatıp tutuyorken jeno havada yakaladı. üzerinde dikey çizgili beyaz bir tişört altında da mavi dizleri yırtık bir kot vardı, ayağında klasik beyaz air forceları ve boynundan neredeyse çıkarmadığı ancak tişörtünün içine soktuğu zincir vardı. jeno'ya tek bakışta aşık olmanız çok olasıydı hatta büyük olasılıklıydı ama kendinizi dizginlemek de bir o kadar kolaydı.

"kaçıyorsun, bencil." dedi ve sırıttı "ben gidiyorum, girmem gereken ders yok zaten."

yemekhaneden ellerim kot ceketimin cebinde hızla çıktım ve okuldan da bir o kadar hızlı çıktım. cebimdeki telefonumu da çıkarıp minhee'yi aradım "mcdonalds'a gidiyorum gelsene."

"olur. 5 dakikaya oradayım."

"sallama ben daha okuldan çıkmadım." dedim ve gülümsedim. suratına telefonu kapatıp okula en yakın mcdonalds'a giderken arkamdan geldi. "yunseong'un zararı dokunur mu?"

"hayır." dediğimde yunseong da gülümsedi "minhee'den daha iyi bir dinleyiciyim ben."

"boş yapma."

"yapmıyorum." aralarındaki kavga bitene kadar hamburgerleri almıştık ve ben dünyanın dn büyük ısırığını almıştım "bu sıralar sadece fast food yemek beni geriyor. öküze benzedim."

"sen bana bak." dedi yunseong ve kaşlarını çattı "öküz hala yiyor." minhee'ye elinin bütün kuvvetiyle vurdu "ne olduğunu anlatacak mısın?"

"jeno ile kavga ettik, daha doğrusu ben sinirimden tek kelime edemedim ve tam anlamıyla o bana ağzına ne geldiyse söyledi. sanırım her şey bitti."

"jeno şey değil mi? koca burunlu ama çok etkileyici çocuk. vay anasını gay olurdum onun için."

"aloo ben varım burada." minhee el salladı. "şaka yaptım ben düzüm."

"sinirinden söylemiştir bence aldırma. hem birkaç gün sonra onun doğum günü değil mi? kesin barışırsınız."

"selamlar, siz takılın ben dinlemiyorum." yanıma oturan bedene baktığımda jeno olduğunu gördüm ve dudaklarımı dişledim. "yok cidden dinlemiyorum."

"bir kola falan alsaydık." dedi minhee. "sağol milkshake tercihimdir ama sen yorma kendini. woah! sen hwang yunseongsun değil mi? çok iyi basketbol oynadığını duydum."

"teşekkür ederim." çok tatlı bir şekilde kıkırdadı.

"nasıl geldin?"

"kokunu takip ettim ben kurt adamım."

"çok komik."

"minhee, iseul'a nasıl katlandın. çok zor olmadı mı?"

omuz silkti ve hamburgerin son lokmasını ağzına tıktı "katlanmadım.". jeno şaşırmış gibi yaptı. minhee şu an gereksiz derecede rahat geliyordu ve bu yüzden korkmalı mıydım bilmiyorum. "çok sessizsiniz."

"bipolar mısın?"

"şükür ki hayır."

"2 yaşında gibisin."

"hatırlatayım sekiz gün sonra 18 oluyorum da."

"YUH SEN DE 27 NİSANDA 18 OLMUYOR MUSUN? ŞANSA BAKAR MISIN YUUUUH!" yunseong çığlık attığında yüzümü buruşturdum. "çığırma be kulağımın dibinde."

"hamburger için sağolun. benim derse gitmem gerek."

"hani dersin yoktu."

"sihirli bir peri geldi ve felsefe dersi koydu önüme şansa bak." minhee ve yunseong ile vedalaştım ve çıktım. kapının rüzgarıyla arkamdan jeno'nun geldiğini farketmiştim. yanımda bir süre konuşmadan elleri cebinde yürüdü. "bana sarılacaksan sarılacağım."

"cidden yüzsüzsün."

"kaba konuştuğumun farkındayım."

"yemin ederim umrumda değil, kaba konuşman bile artık beni kırmayacak iticilik abidesi gibi davranma."

"ay trip yiyecek havamda değilim."

"doğum günün kutlu olsun mümkünse bir süre bana yaklaşma geçen gece yaptığın şeyin üstünü örtemezsin çünkü."

"iseul büyütme tanrı aşkına."

"BÜYÜTMÜYORUM- hassiktir!" altımdan akan kanı hissedebilmiştim ve bu bütün saçma konuşmaları, küslükleri açıklayan tek şeydi.

yolun ortasında regl olmak da böyle bir şey olsa gerek.

"büyük acil durum hehe." dedi arkamdan jeno.

cok hizli bir yb sonu demem o ki hayatta yunseong gibi olun. ipeğin yeter çığlıklarını duysam da, dostum sikimde mi zannediyorsun pf🤠

🗝;;[alone]: lee jenoWhere stories live. Discover now