Insanları ayıran da birleştiren de yollardır aslında. Ayrılmak mı? Birleşmek mi? Derseniz bu soruların cevabını yalnızca kaderiniz belirler...
Saatler sonunda otobüsü gelmişti . Gün boyunca taşıdığı çantasına bıkkın bir bakış attı. Çantanın tek kolunu omzuna attı ve otobüse bindi. Uzun bir yolculuk olacaktı o yüzden çok rahat bir yer aradı. Sonrada saçmaladığını fark edip arkalara doğru geçip oturdu. Otobüs zaten dolu gelmişti ve herkez tekli oturmuştu. Yanına oturduğu kişinin normal biri olmasını umuyordu. Daha önceki yolculuklarında pekte iyi anıları yoktu. Bir keresinde horlayan ve uyanık olduğu her saniye romatizmasından bahseden bir teyzeyle oturmuştu. Bu düşünceleri aklından çıkardı ve çantasından yol boyunca ona lazım olabilecek şeyleri çıkartıp, bagaja koymak için görevliden yardım istedi.
Mola için inen yolcular geri binmeye başlamışlardı. Kız da içeri girdi ve yerine oturdu neredeyse tüm koltuklar doluydu. Otobüse binen kişileri izliyor ve kimle oturduğunu tahmin etmeye çalışıyordu. O sırada bir kız içeri girdi etrafa bi göz gezdirip ilerlemeye başladı. Lütfen bu olmasın diye geçirdi içinden. Gürünüşüne bakılırsa egosunda ve parfümünde onu boğabilirdi. Gelip onun oturduğunun yanındaki ikili koltuğa oturunca rahat bir nefes aldı. Ardından söylene söylene içeri giren teyzeyi gördü. İşte bu nur yüzlü teyzede, horlayıp omuzda uyuma potansiyeli çok yüksekti. O da önlerde bir koltuğa oturmuştu ki telefonu çalmaya başladı. Arayan teyzesiydi. Bir saat kadar önce onu arayıp ulaşamamıştı. Teyzesi onun tek akrabasıydı. Ve cenazeden sonra ilk konuşmaları olacaktı. Vakit kaybetmeden telefonu açtı biraz heyecanlıydı. Tereddütle konuştu
"Alo"
"Beni aramışsın su yeni gördüm "
"Teyze ben eve dönüyorum"
"Babandan izin aldın mı su?" dedi izine vurgu yaparak.
"Tam olarak izin denemez" dedi garip hissediyordu. "Sana sonra herşeyi anlatırım sadece hab-" derken sözünü kesti
"Bana haber verme herşeyi de anlatma nasıl kaçtıysan ordan başının çaresine de öyle bak. Benim daha önemli işlerim var" deyip yüzüne kapattı.
Gözünden akan bir damla yaşı sildi ve bu işte gerçekten de yanlız olduğunu anladı. Tam bu sırada hemen yanında duran kişiyi fark etti. Kendin toparlamaya çalıştı ve kafasını kaldırıp baktı.
"İyi misiz? " diye sordu.
Su başını evet anlamında salladı ve
"Burada oturuyorsunuz sanırım" dedi. Toparlanıp geçmesine izin verdi. Genç adam geçip yanına oturdu.Kendini iyice toparlayıp zorda olsa bir gülümseme takındı. Genç adama dönüp "Geldiğimde siz yoktunuz burda oturmamın bir sakıncası yoktur umarım" dedi. Genç adam Su'ya ilgiyle bakıyordu otobüse bindiğinde onu telefonla konuşurken görmüş ve ağladığını görünce de eli ayağı birbirine dolanmıştı. Sonra kızın hemen kendini toplayıp normale dönmesini hayranlıkla izlemişti.
"Sorun değil ben de sıklımıştım zaten" dedi güven veren bir gülümsemeyle. "Ben Yiğit bu ararada" diyip elini uzattı. Su bu sefer gerçek bir gülümsemeyle elini tuttu ve
"Ben de Su" dedi. Epeydir hiç eksilmeyen yalnızlığını şimdi daha az hissediyordu.
Elini yavaşça geri çekti aralarında garip bir bakışma sürüyordu. Su gözlerini ilk ayıran oldu ve önüne döndü. Bir süre hiç konuşmadılar. Bu garip durumdan kurtulmak için kitabını açtı ve okumaya başladı. Yiğitte önündeki göze sıkıştırdığı kitabını çıkardı ve okumaya başladı. İkisi de başta odaklanamayıp birbirlerine kaçamak bakışlar atsalarda sonunda kitaba daldılar ve bir saat böylece geçip gitti.Yiğit kitabını bitirmişti kapatıp öylece baktı kitaba. Her zaman böyle olurdu içinde bir boşluk hissederdi. Olanlar üzerine biraz düşündü. Neyseki bu his onda uzun süre kalmazdı. Dönüp Su'ya baktığında onun da son sayfayı okuduğunu gördü. Su bitirdi ve kapağı kapatıp yiğitte baktı. Ağladığı gözlerinden anlaşıyordu.
"Heathcliff öldü" dedi düz ve hiç bir duygu içermeyen sesiyle. "Onlar sadece aşıktı bu kadar acı çekmeyi hak etmediler"
"Kimse acı çekmeyi hak etmez" dedi gözlerine bakarak "Ama hayat işte acı heryerde."
"Öyle" deyip önüne döndü Su.Muavin arada içecek dağıtmaya başlamıştı. Onlar da birer kahve aldılar.
" İzmire ne için gidiyorsun?" diye konuştu Yiğit. Onu tanımak istiyordu. İçinden belki tekrar görüşürüz diye geçirdi.
"Evime dönüyorum" dediğinde gözleri parlamıştı."Peki ya sen?" diye sordu
"Ben de izmirde yaşıyorum. Üniversite için taşınmıştım 4 yıl önce. Ailem Antalya'da yaşıyor."
"Yanlız yaşıyorsun yani?" diye sordu Su.
Yiğit evet anlamında başını salladı.
"Zor mudur yanlız yaşamak?" dedi endişeleri dönmüştü. O da yanlız yaşayacaktı artık.
"Yanlız yaşamaktan memnunum. Karışan olmuyor bi kere. Ama sen niye endişelendin ki?"
Su olabildiğince sessizce konuştu "Artık yanlız yaşayacağım" dedi buruk bir sesle.
"Bunun için biraz küçük değil misin? Ailen nerde?" diye sordu şaşkınca
"Neredeyse 18 yaşındayım" demekle yetindi.
Yiğit şaşkınlık üzerine şaşkınlık geçiriyordu. 17 yaşında yanlız yaşayacağını söyleyen bu kız gittikçe daha gizemli bir hal almaya başlamıştı.
"Ne okuyorsun" diye sordu Su konuyu dağıtmak için.
"Mimarlık okuyorum. Bu yıl bitecek yani umarım biter" dedi sona doğru şüpheyle.
Bu hali Su'yu güldürmüştü. Kahvelerini bitirmişlerdi. Bardakları kaldırdılar. Su koltuğunu biraz geri yatırdı. Koltukta iyice yayıldı başını arkaya yaslayıp düşüncelere daldı. Bu saatlerde uyurdu normalde ama kahve uykusunu kaçırmıştı. Gözlerini kapatıp hayallere daldı. Yiğit bir süre telefonuyla ilgilendi. Kafasını kaldırıp baktığında suyun artık düzenli nefes alışverişinden uyuduğunu anladı. Önlerinde nerden baksan 7 saatlik bir yolculuk vardı. Arkasına yasşandı ve Su'yu izlemeye başladı. Yerinde rahatsızca kıpırdanıp duruyordu. Bu yaptığına nasıl bir tepki vereceğini bilmese de yavaşça tutup dizlerinin üzerine yatırdı. Uyanmamıştı, biraz kıpırdanıp yerletikyen sonra rahat ve derin uykusuna devam etti. Yiğit bir süre daha onu seyretti ve o da uykuya daldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOLDAŞ
Romance"Gerçek düşmandan sınırsız cesaret akar içimize." Peki ya kim bu düşman? Hayaller? Zaaflar? Korkular? Kabullenilemeyenler? Hangisi senin düşmanın? Nasıl yaşamak istersin hayatı? Verdiğin kararlar üzerine üzerine geldiğinde, onları çiğneyip geçmek...