Sanılanın aksine zamanın ruhu vardır... Bazen sevinçleri, bazen hüzünleri vardır. Bazen duygulardan yoksun geçirir yıllarını . Bazen de bir kaç saniyeye doluşur her hissi... mutluluğu hasreti, aşkı, hüznü, umudu...
Yerinde kıpırdandı ve gözlerini açtı Su. Dün gece kitap okurken koltukta uyuyakalmıştı . Yere düşmüş olan kitapları alıp televizyon ünitesinin üzerine gelişi güzel bıraktı. Gidip balkona çıktı ve kendi kendine konuştu.
"Bu gün iyiyim "
Söylediklerine kendini inandırdı ve mutfağa gidip çay demledi .Dolaptan kahvaltılıkları çıkardı ve masanın güzel görünmesi için uğraştı. Sonunda işi bitince şöyle bi baktı ve kendiyle gurur duydu. En sevdiği öğün kahvaltıydı. Okul döneminde her gün erkenden kalkar ve kahvaltı hazırlardı. Bu şekilde annesi işe gitmeden önce birlikte kahvaltı etme şansları oluyordu. Annesini hatırlayınca yine içinde bir sızı hissetti. Sandalyeyi çekip oturdu. Kahvaltı yapmak istiyordu ama sofradaki boşluk öyle kötü hissettiriyordu ki, tek bir lokma yiyecek iştahı kalmamıştı. Bi süre öylece oturdu ve tabağıyla oynadı. Kahvaltı yapamayacağını anladı ve oturduğu yerden kalkıp hava almak için balkona çıktı. Oysa daha az önce tam da burada durup güne umutla başlamıştı. Ama şimdi o duygudan eser yoktu. Bir süre balkonda kaldı ve derin nefesler alıp vererek kendini rahatlatmaya çalıştı. Sonra salona geçip kafa dağıtmak için televizyonu açacaktı ki aklına daha iyi bir fikir geldi. Heyecanla annesinin odasına girdi ve yatağın sandığını açtı. Bıraktıkları gibi duruyordu, dikkatlice kaldırıp salona taşıdı .Bu kolinin içinde annesine ait bir sürü kaset vardı. Kasetlerin yanında da kolinin neredeyse yarısını kaplayan bir kaset çalar vardı. Annesi bunlara gözü gibi bakardı ama tozlarını almak çok uzun sürdüğü için istemeye istemeye o sandığa koymuştu bunları. Şimdiyse Su sanki evde karıştırılacak yasak bir şeyler bulmuş bir çocuk gibi sevinçle ve heyecanla koliyi boşaltıyordu. Hemen bir toz bezi alıp salona döndü. Kasetleri tek tek siliyor ve eskiden annesinin yaptığı gibi tarzlarına göre ayırıyordu. Bu şarkıların hepsini belkide defalarca kez dinlemişlerdi ama hiçbiri asla eskimiyordu onun gözünde. Her biri ayrı bir sanat eseriydi... Dinlediğinde hep içinde bir şeyler kıpırdatmayı başarıyorlardı. Bi süre sonra eline Cem Karaca'nın Resmindeki Gözyaşları kaseti geldi. Annesi bu şarkıyı çok severdi en çok çaldıklarından bir tanesiydi bu. Su bu kaseti de sildikten sonra kaset çalara taktı ve yüzündeki tebessümle dinledi. Gözlerinden akan birkaç damla yaşı silerken eşlik etti
"Bir gün belki hayattan,
Geçmişteki günlerden
Bir teselli ararsan,
Bak o zaman resmime."Halının üzerine sırt üstü uzanıp gözlerini kapattı ve hayallere daldı. Annesinin şimdi burada olduğunu düşledi. Bu şarkıyı yalnız dinlemediğine inanmak istedi. Fakat kısa sürdü bu durum şarkı bitmişti. Tüm güzel şeyler gibi...
Hiç istifini bozmadan oracıkta yatmaya devam etti, taki derinlerden gelen telefonun sesini duyana kadar. Telaşsızca yerinden kalktı ve sesi takip ederek telefonu buldu. Arayan numara kayıtlı değildi. Tereddütle açıp kulağına götürdü.
"Efendim"
"Merhaba Su" dedi telefondaki kişi. Su bu sesi tanıyordu ve elinde olmadan bir heyecana kapıldı.
"Yiğit?" dedi sorarcasına.
"Evet benim Su. Bu gün bi şeyler yapalım mı demek için aramıştım."
Su'yun yününde bi gülümseme oluştu.
"Şey aslında... Ben bu gün. Sanırım.." diye bi süre anlamsızca geveledi ve sonunda en başından beri asıl söylemek istediği şeyi söyledi.
"Tamam. Ne yapacağız?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOLDAŞ
Romance"Gerçek düşmandan sınırsız cesaret akar içimize." Peki ya kim bu düşman? Hayaller? Zaaflar? Korkular? Kabullenilemeyenler? Hangisi senin düşmanın? Nasıl yaşamak istersin hayatı? Verdiğin kararlar üzerine üzerine geldiğinde, onları çiğneyip geçmek...