Bazı yalanlara fazla inanmak onları gerçek yapabilir...
Uyandığından beridir yataktan çıkmamış gece olanları düşünüyordu. "Garip bir rüya" diye geçirdi içinden. Annesini görmek onu rahatlatmış, aklındaki sorulara bir netlik getirmişti. Hatta daha önce karar verdiği gibi annem bu konu hakkında ne düşünür nasıl tepki verir diye düşünmüştü. Su'yun kendini suçlamasını asla istemezdi annesi. Hele üzülmesini asla...
Su bunları düşünerek kendini toparlamaya çalışıyordu. Sonrasında Yiğit'i görmesi onu şaşırtmıştı. Yiğit'in onunla ilgilendiği ona şefkatle sarıldığı anlar aklına geldikçe içinde bir şeyler kıpırdanıyor, anlam veremediği hisler dolaşıyordu üzerinde. Su hiç istemese de bu rüyayı birilerine sığınma isteğine bağlıyordu. Kendine itiraf edemese de yalnızlıktan korkuyordu işte. Bir de yanında neden bir başkasını değil de Yiğit'i istediğine anlam veremiyordu tabi. Daha çok yeni tanıyorlardı birbirlerini, ona bu kadar çabuk güvenmesi doğru muydu? Ya da ona kendini bu kadar yakın hissetmesi?
Derin bir nefes aldı ve üzerindeki ince çarşafı kenara iteleyerek yataktan çıktı. Bu çarşaf onu sıcak tutmuyordu, saat 06.24'ü gösteriyordu gecenin soğuğu geçmemişti hala. Daha kalın bir şeyler bulup sardı kedini ve odada çıktı. Sarsak adımlarla koridorda yürürken karşısında gördüğü kişiyle şaşkınlıktan olduğu yerde donup kalmıştı. Yiğit mutfak kapısında dikilmiş Su'ya bakıyordu.
"Rüya değil miydi?" diyebildi sadece Su.
"Beni sık sık rüyanda görür müsün?" diye alaycı bir soru yöneltti Yiğit Suyun bu halinden eğlence çıkartarak.
"Yiğit!" diyerek tehditkar bir şekilde uyardı onu Su. "Dalga geçmeyi bırak, zaten kafam karma karışık" diyerek sızlandı hemen ardından ani bir duygu değişimiyle.
İstifini bozmandan üzerindeki battaniyeye iyice sarılıp sarsak adımlarla Yiğit'in yanından geçip salona girdi. Şu bilinen koltuğa attı yine kendini. Gözlerini kapayıp arkasına yaslandı, yine saçma sapan bir durumda bu koltuktaydı işte.
Eğer dün gece olanlar rüya değilse annesini nasıl görmüş olabilirdi ki? Deliriyor olma ihtimali ne kadar yüksekti?
Yiğit elindeki tepsiyle salona girdiğinde Su'yu tekli koltukta büzüşmüş bir şekilde buldu. Su gözlerini açıp Yiğit'e baktı ve elindeki tepsiyi gördü. En son ne zaman yemek yediğini bile hatırlamıyordu. Burnuna dolan çorbanın kokusuyla açlığı aklına geldi bir anda. Yiğit önüne bir sehpa çekip tepsiyi bıraktı ve geçip karşısındaki koltuğa oturdu.
"Çorbanı iç. Sonrasında konuşmamız gerek."
"Ne hakkında konuşacağız ki?"
"Her şey hakkında. Seni bilmem ama bana bu kadar gizem yetti. Hadi soğutmadan iç."
Su bir şey söylemden kaseyi eline aldı ve oyalana oyalana içmeye başladı çorbayı. Yiğit'te bıraktığı gibi duran Özdemir Asaf'ın kitabı alıp okumaya başlamıştı.
Çorbayı bitirip kaseyi kenara bıraktığında Yiğit'in dikkatini çekmek istercesine hafiften öksürdü. Kendini enteresan bir şekilde gergin hissediyordu. Yiğit'te sanki bu anı bekliyormuş gibi gözlerini kitaptan çekip Su'ya baktı. Yavaşça kitabı bırakıp ayaklandı. Su'yun önündeki tepsiyi aldı ve
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOLDAŞ
Romance"Gerçek düşmandan sınırsız cesaret akar içimize." Peki ya kim bu düşman? Hayaller? Zaaflar? Korkular? Kabullenilemeyenler? Hangisi senin düşmanın? Nasıl yaşamak istersin hayatı? Verdiğin kararlar üzerine üzerine geldiğinde, onları çiğneyip geçmek...