GÜZEL BİR GÜN

33 6 0
                                    

"Soruldukları anda kendi kendilerini cevaplayamayan sorular, asla cevaplanamazlar."                                                                                                                                                                                      FRANZ KAFKA


Yiğit ile konuşmasının ardından yüzünden gitmeyen gülümsemesiyle işine geri döndü. Öğlen sonu buluşup bir şeyler yapmak için sözleşmişlerdi. Bir an bu durum hakkında annesinin nasıl davranacağını düşünmüştü. Muhtemelen endişelenip ona belli etmemeye çalışırdı. Bir de heyecanlanırdı tabi. Neticede Su pek de sosyal bir değildi, annesi bir tane bile arkadaşını tanımıyordu. Artık arkadaş edinse de tanışamazdı gerçi. 

Okulda hep sessiz bir tip olarak görülürdü. Arkadaşım diyebileceği birkaç kişi vardı sadece; hayatının büyük bir kısmını anime izleyerek geçiren Mustafa, sınıfın en çalışkan öğrencisi olan Elif ve her zaman depresyonda olan Şirin. Bu kişilerin de Su'dan kalır yanları yoktu. İnsanlarla vakit geçirmektense bireysel olarak takılmayı yeğleyen tiplerdi. Su bu yıl içerisinde neler olur hiç bilemiyordu ama kendine bir söz verdi. Bir şey yapmadan önce annesinin bu konu hakkında ne düşüneceğini dikkate alacaktı. Annesinin arkadaş edinmesini istediğini biliyordu belkide bu konuda şansını deneyebilirdi. Yiğit konusundaysa her ne kadar heyecanlı olsa da annesinin de isteyeceği gibi temkinli davranmalıydı. Belki bu şekilde bir yerlerde onu izliyorsa eğer kızıyla gurur duyardı. Bu düşünce Su'yu öylesine mutlu etti ki şu an bu söze sadık kalacağı konusunda kendine son derece güveniyordu. Fakat bilmediği bir şey vardı, insanlar bu yaşlarda duygularından yana aldığı kararlarda pekte istikrarlı olmazlardı. Günü geldiğinde bunu fark edecekti ama şu an keyfi yerindeydi ve sadece güzel bir şarkı dinleyecekti. Kaset çalara Kansas'ın bir kasetini koydu ve yapması gereken şeylerle ilgilenip kahvaltısını yaptı. Günü biraz garip başlasa da şu an iyi hissediyordu. 

Vakit geçirebileceği bir şeyler aradı. Bi süre kitap okudu, ardından televizyon izledi. Fakat bunların Suyu pekte oyaladığı söylenemezdi. Canı sıkılmaya başlamıştı. Yiğit'le buluşacakları zamana kadar nasıl vakit geçireceğini düşünürken kapı çaldı. Gelen kişi zili çalmıyor kapıya vuruyordu, komşularından biri olmalıydı. Komşularıyla çok ta samimi oldukları söylenemezdi sadece Sena Hanım'la  hatırı sayılır bir ilişkileri  vardı. Büyük ihtimalle odur diye düşündü. Su küçükken annesi işi çıktığında Su'su Sena Hanım'a bırakırdı. Kendisi emekli polis memuruydu, eşiyse yıllar önce vefat etmişti. Bir de oğlu vardı, Ahmet . Ahmet'te evlenip yuva kurunca, Sena Hanım yalnız yaşamaya başlamıştı. Pek akrabası yoktu, evini bir su ve annesi bir de oğluyla gelini yoklardı. Yalnızlığa alışkındı Sena Hanım, pek aramazdı gelen gideni. Eski mesleği gereği de oldukça disiplinli bir kadındı. Yaşlansa da asla kendinden taviz vermez, hep dimdik dururdu hayat karşısında . Su kapı deliğinden baktığında yanılmadığını gördü. Kapıyı açtı ve Sena Hanımı içeri davet etti. Birlikte salona geçip oturdular .

"Hoş geldin Sena teyze " Dedi Su güler yüzle. Sena Hanımı görmek ona iyi gelmişti. Her zamanki gibi saçlarını taramış ve toplamıştı. Kıyafetleri ise  yine jilet gibi ütülü ve düzgündü.

"Hoş buldum Su. Açıkçası buraya gelmeni pek beklemiyordum. Evden de sesler gelince bi yoklayayım dedim kızım. Hayır mı sen neden geldin İzmir'e?"

"Açıkçası benim için de ani oldu Sena teyze. Babamı biliyorsun az çok, yıllardır maddi destek çıkarak vicdanını rahatlatıyordu sadece. Benim sorumluluğumu hiç bir zaman istemedi ki şimdi istesin. Ben de topladım eşyalarımı geri döndüm. Birlikte yaşamamız ikimize de eziyetten fazlası değildi zaten." 

YOLDAŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin