8, looking at you the way you look at me

373 29 109
                                    

kelimeler... tuhaf şey. kimisi derin yaralarını iyileştirebilir saniyeler içerisinde. kimisi acımak nedir bilmez, sonu gelmeyen; dibi görünmeyen yarıklar kazır kalbine. bazısı heyecanlandırır, bazısı korkutur... hatta veda sözcükleri o kadar güçlüdür ki sonuçları yüreğini bile terk edebilir, tir tir titrersin, üşürsün: kavurucu yaz sıcağında dahi, gözlerini terk eden tuzlu yaşların donakalır elmacığının üstünde.

senin beni yaşatacağın gerçeği ise, hyung, ilk defa gördüğüm bir türdü. öpüldüğümü hissettim. çok güçlü öptü kelimeler, öyle güçlü öptü ki ölüyorum zannettim, öldürüyorsun zannettim... ayrıca tüy kadar da hafifti bunun aksine. naifliği kalbimi alıp götürmüş gibiydi. duymadım atışlarını kalbimin, sezemedim varlığını. pembeydi dünyam. son nefesimi; pembe gökyüzünün altındaki fıstık yeşili ormanda, kimse ile sevişirken veriyordum.

ne diyeceğimi bilemiyorum, ne cevap vereceğimi bilemiyorum, ağzım yarım açık; öylece gözlerine bakıyorum. sen ise hala bana doğru eğildiğinle yetiniyorsun. yüzündeki buruk gülümsemen yerini koruyor. saniyeler yıllar oluyor, her yıl biraz daha güzelleşiyorsun. zamana meydan okuduğuna şahit oluyorum. gerçek mi, diye düşünüyorum kendi kendime. karşımdaki adam sahici mi?

sana bakmayı yıldızları saymayı bitirinceye dek sürdürebileceğimi anlıyorum.

bu sırada boş sınıfın kapısı açılıyor. gözlerimi seninkilerden ayrımak zor olsa da gelenlere bakıyorum. yoongi hyung, arkasında sevgilisi... yoongi önce sana bakıyor, kocaman; sıcacık bir gülümseme sunuyor. ardından, ikisi beraber içeri giriyorlar. "merhaba." diyor yoongi hyung çekingen bir sesle. yanındaki jimin'i dürtüyor. bunun üzerine jimin hyung hafifçe gülümseyerek başıyla selam veriyor.

"merhaba." diye yanıtlıyorum bu soğuk selamlaşmayı. yeniden sana dönüyorum. yüzündeki gülümseme eskisi kadar güçlü değil ancak mutlu olduğunu görmek kolay.

jimin hyung bölüyor sessizliği.

"jeongguk-ah senin yanına çok sık geliyordu, kim taehyung. biz de bir bildiği vardır, diye düşünüp geldik." her zamanki zarifliğiyle tebessüm ediyor. sözünün henüz bitmemiş olduğunu, yoongi hyung onu tamamlamak istermişçesine konuşunca anlıyorum.

"aslına bakarsan taehyung, üçümüz bugün okuldan sonra kafeye gitmeyi planlıyorduk. gerçi, jeongguk bunu sana söylemiş olabilir. yine de haber vermek istedik. şey, yani, gelmek istersen çekinme sakın. gelmenden mutluluk duyarız." sen ise başını sallıyorsun sadece. onların takınmaya çalıştığı sıcaklıktan bir parça da sen takınmak istermişsin gibi bir havan yok hiç.

"gitar çalıyorsun sanırım." dedi jimin hyung, elindeki gitarı işaret ederek ve sebebini bilmediğim mahcup bir gülümseme ile. yeniden başını sallıyorsun.

"evet. iyi olduğum söylenemez ama bir şeyler deniyorum." yalancı.

tuhaf bir sessizlik çöküyor bir kez daha. çift, birbirine bakıyor ve sanki bakışlarıyla anlaşmışlar gibi küçük bir kafa eğme hareketi ile selam veriyorlar, öğretmenlerinin yanından ayrılan küçük çocuklar gibi sınıftan çıkıyorlar. onlar çıktıktan sonra, usulacık sana dönüyorum.

bay kim, sen yalnızlığı sevdiğin için beni tek başıma göndermişti yanına. şayet arkadaş gruplarını seviyor olsaydın çoktan iki hyung'um ile de konuşuyor olurdun. bunun bilincindeyim. yanımıza gelirsen -tıpkı bu okula ait olmadığını hissettiğin gibi- oraya ait değilmiş hissine kapılmandan korkuyorum, apaçık.

"kim taehyung." gözlerinle buluşmak beni yeniden pembe gökyüzünü tamamlayan pastel ormana götürüyor. kesik bir nefes alıyorum, devam ediyorum sonra da. "sırf seni davet ettiler diye geleceksen ama bunu gerçekten de istemiyorsan, gelmek zorunda değilsin. bu tür şeylerden hoşlanmadığını düşünüyorum. haksız da olabilirim, bilmiyorum ama..."

"jeongguk." diye bölüyorsun beni. ben sana resmi bir şekilde yaklaşıyorken senin bu samimi tavırların gece mavisi gitarını beyaza boyuyor sanki. "endişelenme." sana itiraz edecek gibi oluyorum ama bana izin vermiyorsun. "seni ve yoongi hyung-nim'i tanıyorum. park jimin'i tanıdığım söylenemez ama evleri bizim dükkanın karşısında olduğu için arada sırada görüyorum onu da." duyduklarımın üzerine gözlerimi kocaman açıyorum.

"sizin bir dükkanınız var ve bu dükkan jimin hyung'un evinin karşısında mı?" beni onaylamanı veya reddetmeni bekliyorum ama sen öylece gözlerimin içine bakıyorsun. ne olduğunu anlayamadığımdan kaşlarımı çatıyorum. bana yakınsın. zaten sürekli derin olarak nefes aldığın için nefesini duymakta zorlanmıyorum. havayı ciğerlerine doldururken kısık bir kesilme sesi geliyor kulağıma. daldığını anlıyorum.

dirseğini kucağındaki gitarına dayamışsın, bandınla açtığın yüzün elinin üstünde. benden yukarıdasın ama uzak değilsin yine de. gözlerin bende, bakmıyorsun başka hiçbir yere.

o gün, seninle oynamayı çok sevdiğim o oyunu buluyorum.

sen öylece bakarken ben de senin duruşunu taklit ediyorum ve senin bana baktığın gibi ben de sana bakıyorum.

aslında, taehyung hyung, dürüst olmak gerekirse... ben bu tür zamanlarda hep bilincinin kapandığını ve dünyadan uzak olduğunu düşünmüştüm.

oysaki sen sadece gördüklerini aklına kazımaya çalışıyormuşsun.

《looking at you the way you look at me》
   100420
   3.21 am

   pes etmek her zaman geçerli bir çözüm yolu değildir fakat çabalamak size asla geri adım attırmaz.

   sizi seviyorum

vkook // dark magicHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin