15, let me be by your side

209 27 214
                                    

hayatını mahvedeceğim.

sanki az önce o ciddi konuşmayı yapan biz değilmişiz gibi güldüm. inanmamıştım çünkü. cümlelerin kalbimi böyle nazik okşarken bana bunu yapabilecek kadar zalim olduğuna inanmamıştım.

sen ise gülmemin ardından bana bunun senin isteğinle olmayacağını, birbirimizin hayatına yanlış bir zamanda girdiğimizi söyledin. yine de sana inanmadım. sen bana kendin hakkında bir şeyler söylerken benim sana inanmamam kocaman bir aptallıktı zaten. inanmadım.

o günün okul çıkışı. çantamı toplayıp sınıftan çıkacağım sırada seni kapının orada beni izlerken gördüm. yanına gelip ne olduğunu sordum. benimle bir yere gitmek istediğini söyledin. onayladım. annemi arayıp onu kolayca ikna ettim fakat sen kimseye haber vermedin. "kızmazlar mı?" diye sordum. omzunu silktin. ne yapmanı beklediysem ben de...

sizin dükkana gittik. bir kürek aldın ve ardından yine yola koyulduk. neredeyse on beş dakikalık yürüyüşün ardından, piknik alanının girişine geldik. nereye gideceğini biliyormuşçasına ilerliyorsun oysaki bu ağaçların birbirinden pek de farkı olduğunu zannetmiyorum. bir ağacın yanına gidiyoruz. "ne yapacaksın?" merakıyım. "bekle biraz." diyorsun sakince.

ağacın gövdesinde elini gezdiriyorsun -tamam, bu biraz tuhaf bir his yaratıyor bende- ve bir yere elin takılınca oradan birkaç adım uzaklaşıp küreği daldırıp kazmaya başlıyorsun.

ceset çıkarsan şaşırmayacak gibiyim, bugün konuştuklarımızdan sonra.

ama sen geniş bir kutu çıkarıyor ve yere bırakıyorsun. yanımızdaki çeşmeye doğru ilerlediğinde engel olamadığım merak duygum dolayısıyla kutuya bakmaya yelteniyorum. içinde örtü, iki tane küçük el feneri, küçük bir pil seti ve birkaç paket atıştırmalık olduğunu görüyorum. gözlerim kocaman açılıyor.

"buraya arkadaşlarınla mı geliyorsun?" çoktan yıkamış olduğun ellerini tişörtünün eteklerine silerken cevaplıyorsun. "hayır, tek başıma geliyordum. bugün seni de getirmek istedim." bana bakıp kocaman gülümsüyorsun ve kutudan örtüyü çıkarıp kazdığın yerden iki adımlık uzak bir yere örtüyü seriyorsun. oldukça geniş olduğunu fark ediyorum, tek kişi rahat ediyor olmalıydın. rahatını bozacak olma düşüncesi beni geriyor. "aslında..." diyorsun üzülmeme izin vermeden. "burayı sonraki kazışım kutuyu yok etmek için olur sanıyordum ama böylesi daha güzel." ayakkabılarımı ve çoraplarımı çıkarırken dengemi kaybetmemek için ağaca dayanıyorum. sonunda ikisini de çıkardığımda, ayakkabılarımı terlik gibi kullanıp oturduğun örtüye geliyorum. yanına yerleşip bağdaş kuruyorum yüzüne bakarak. "neden yok edesin?"

akşamüstüydü. hava serin sayılırdı. çabuk üşüyen bir insandım ve okul tişörtüm zaten inceydi ama o gün, gözlerinden bana yansıyarak batan güneş beni ısıtmaya yetiyordu. cümlemin ardından bana gülümsedin ve içimden güneşin gerçekten de gökte olup olmadığını sorguladım, aklıma geldikçe hala da sorgularım.

gülümsemeni hiç düşürmeden elini kakülüme atıp -orada kalmayacak olsa da- kulağımın arkasına sıkıştırıyorsun ve kısık bir sesle konuşuyorsun. "boşver." ne kadar bilmiyorum ama... bir süre gözlerine bakıyorum. sen de yüzümü inceliyorsun. çoktan kulağımı ezberlemiş olmalısın. parmakların kulağımın altında ve arkasında dolaşıyor çünkü. "boşver, güzelim." diye tekrarlıyorsun.

o gün sadece güzel olduğuma değil, güzel olduğumuza inanmıştım.

arkamızdan bir kedinin geçmesinin üzerine oraya doğru dönüyorsun. fakat ben, her zamanki gibi en saçma ve en rastgele anlarda senin hakkında yepyeni bir şey öğreniyorum.

boynunda, kim taehyung... boynunda birisinin el izleri var.

lanet hislerime küfürler yağdırıp elimi oraya atıyorum ve parmak uçlarımla dokunuyorum. irkiliyorsun. yerinde kıpırdanıp kendini toparlamaya çalışıyorsun. "kardeşim, yeonjun." hiç de inandırıcı olmayan bir tavırla söylemen üzerine sana temas etmeyi bırakıyorum ve bedenen yan dönüp ellerimi arkama koyuyorum. "kardeşin yeonjun, seni öldürmeyi amaçlıyordu herhalde." çok sık gelmediğim bu piknik alanının güzel olmasından yararlanıp sana dikkatimi vermemek maksadıyla etraftaki şeyleri incelemeye koyuluyorum.

senin tarafında bir hareketlilik hissediyorum. sırtını göğsüme dayıyor ve başını omzuma koyuyorsun. saçların boyun girintimi gıdıklıyor gıdıklamasına ama ben duymayayım diye yavaş söylediğin sözlerin beni daha çok gıdıklıyor: "düşündüğümden daha güzelmiş."

sessiz geçen dakikaların ardından bir kez daha konuşuyorsun. "söz, her şeyi bir gün anlatacağım. şimdilik, sadece yanında olmama izin ver."

dediğin gibi yaptım. izin verdim. ama asla duymadım onları anlatışını. mektuplara yazmıştın.

《let me be by your side》
   040520
   6.58 pm

   yaktım

   pes etmek her zaman geçerli bir çözüm yolu olmayabilir fakat çabalamak size asla geri adım attırmaz.

   sizi seviyorum

vkook // dark magicHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin