9, the angel figurine

301 30 123
                                    

senin hakkında sevdiğim birçok şey vardı, kim taehyung. şimdi her zamanki gibi sessiz sessiz gelip yanıma ilişseydin ve o yaramaz sesinle "söyle bakalım, neyimi seviyormuşsun." deseydin sana onlarca... ah, hayır. yıldızlarca şey sayardım. ama bugün sana sadece bir tanesini hatırlatacağım.

ne yapmaya çalıştığımı her zaman fark eder ve ne olursa olsun bana destek olmaya çalışırdın. yolum yanlışsa beni uyarır, doğruysa kocaman bir gülümseme ile elimi tutardın. ama asla yanımdan ayrılmazdın.

o gün de seni mutlu ve rahat görmek istediğimi, bunun için çabaladığımı anlamıştın.

okuldan sonra. dört kişiyiz. en solda jimin hyung ve sağında sevgilisi var, onun yanında ben varım, benim yanımda sen varsın. yürüyoruz. jimin hyung ve yoongi hyung bir şeylere gülüşüyorlar. sen ise ellerin okul pantolonunun ceplerinde, çevreyi inceliyorsun. daha önce hiç görmemiş gibi bir ilgiyle bakıyorsun her şeye.

ben de iki tarafa olabildiğince ayak uydurmaya çalışıyorum.

"etraf rengarenk." diyorsun bana hitaben. yüzünde o heyecanlı ifade asılı. memnun olduğunu bilmek beni de memnun ediyor. "belki de sizinle olduğum için öyledir."

hafif bir gülümsemeyle karşıma bakıp gözlerimi kısıyor ve omuz silkiyorum. "belki de..."

uzun sayılmayacak bir yürüyüşün ardından buluşmak için sözleştiğimiz kafeye varıyoruz. okul çantalarımızı oturacağımız masanın pencereye bakan kenarına dayıyoruz. jimin hyung ve yoongi hyung ile yemekhanede sürekli aynı yerlerde oturduğumuzdan onlar yan yana kuruluyorlar, ben de karşılarına geçiyorum. dört kişilik masada, sadece benim sağım boş kalıyor. yanıma oturuyorsun. yoongi hyung, iştahla ellerini birbirine sürtüyor. "ah, buranın kahvesini özlemişim." yanındaki, gözlerini deviriyor.

"ben hiç özlemedim. dondurma istiyorum sadece." kıkırdıyorum.

"hyung, sonbahardayız. istersen ye tabii ama sesin kısılınca yoongi hyung 'ben sana demedim mi' diye diye başının etini yerse jeongguk'um söylemişti, demeyi de unutma." küçük bir 'of' nidası kaçıyor dudaklarından. senin de nefesinle güldüğünü duyuyorum.

öldürücü bir gülüşün vardı, taehyung. bana bakıp güldüğünde tüm evren benim için yaratılmış gibi hissediyor, evrenin yükü ile eziliyordum. ezilip gidiyordum ve sanki sanki bunu istercesine bacaklarımı kendime çekiyordum. küçülerek yok oluyordum.

başkalarına güldüğünde ise... tanrım, bu acıtıyordu. ölümcül darbeler yiyordum bedenimin her tarafına. gülüşün, büyüleyici olduğu kadar tehlikeliydi de. kara büyündü senin.

yutkunuyorum.

o sırada garson geliyor, siparişlerimizi alıyor. jimin hyung dondurma istediğini söylerken yoongi hyung ona öldürücü bakışlar atıyor. ben sıcak çikolata istediğimi söylüyorum, sen ise sade bir soda alıyorsun.

çok güzel geçiyor. arada sohbete katılıyorsun. genel olarak dinliyorsun. konuşmayı pek sevmediğini bir kez daha anlıyorum. ben ise senin zıttına, alakam olmayan konulara bile dalıyor ve mutlaka bir şeyler söylüyorum.

bir süre sonra, karşımızdaki çift kendi aralarında bir şey konuşmaya başlıyor. varlığımızı unutmuş gibiler. olayın farkına varınca başımı hafifçe sana döndürüyor ve sana bakıyorum. sodanı bitirmişsin, pipeti kullanarak limonunla oynuyorsun. biraz seni izliyorum öylece. çok geçmiyor, oynamayı bırakıyorsun ve düz ifadenle bir soru yöneltiyorsun bana. "limon sever misin?" gülümsüyorum.

"severim." onaylıyorsun. ardından, pipetle limonu destekliyor ve uzun ince bardaktan çıkarıyorsun. limon kesiğini parmaklarımın arasına bırakırsın zannediyorum ama öyle olmuyor: etli kısmını dudaklarıma bastırıyorsun. bu ani hareketinle kıkırdıyorum ve sen tam limonu bırakacağın sırada tutup ısırıyorum. yüzümdeki tebessüm hala silinmezken birkaç saniye bakışıyoruz seninle. kocaman sırıtıyorsun, başını iki yana sallayarak bardağa bakmaya devam ediyorsun.

vkook // dark magicHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin