gözlerim yarı açık, yarı kapalı geçiriyorum anahtarı deliğe. esneyesim geliyor ancak tutuyorum kendimi. gün henüz ağırmamışken doğru düzgün, güneş dahî küsken bana, işyerimi açıyorum belki yoldan geçen bir sarhoş ertesi günkü baş ağrısını akıl eder de gelir, alır ilacını diye.
yok... sadece seni özledim.
kapıyı ardımdan kapatıyor ve "açık" yazısını çeviriyorum jimin hyung'un eski evine karşı. gözlerimi kırpıştırıyorum. hemen önümde, kavga eden annem ve beni görüyorum. o gün aklıma geliyor: dükkanın önüne zorla çekiştirdiğim annem aklıma geliyor, dilimdeki tüyü bitiren yakarışlarım ve yanaklarımı tuzlayan yaşlarım aklıma geliyor. olmayan sen aklıma geliyorsun.
yine bu saatlerde -daha geçtir- annem beni fırına göndermişti. sıra olurmuş, erken gideyimmiş. söylene söylene çıktım evden. sert adımlarla ilerliyordum, bir yandan çekiniyorum: kontrolümü kaybeder de olacaklardan habersiz, uyuyan insanları uyandırırım diye. o anki korkum boşunaymış da bilmiyormuşum.
ancak gitmem gereken yolun kapalı olduğunu görüyorum; henüz aydınlanacak olan havadan ve uyku mahmurluğumdan olsa gerek ne olduğunu kavrayacak kadar düşünmedim, incelemedim. ikinci yol olarak da sizin dükkanın oradan geçen yol var, markete giden. oradan gitmeye karar verdim.
yürüdükçe kalbim daha da hızlandı, neden bilmiyorum. orada olacakmışsın gibi hissediyorum, gidersem seni görebilecekmişim gibi. belki sabahın soğuk saatlerinde sana sarılarak ısınırım, ümitlerim var. seni bu saatte görebileceğimi düşünmem zaten asıl saçmalık ancak... her neyse, gidiyorum.
son bir umut çevirdim bakışlarımı dükkanınıza. her şey düzgün sandım, önüme dönüp devam edeceğim yoluma ama edemedim. gözüm, hiç orada olmaması gereken bir şey gördü. olduğum yerde kalakaldım.
satılık.
siz satmazdınız ki orayı! çünkü deden nereye, sen oraya ve sen nereye, deden oraya... ya giden dedendi ve sen takılmıştın onun peşine ya da en korktuğum: giden sendin. daha da kötüsü, sen yeonjun'u asla yalnız bırakmazdın, artık senin hakkında bir şeyler bilecek kimse kalmamıştı.
şok oldum, elim ayağım kesildi. çünkü sen haber vermeden gitmezsin benden.
çünkü yoldan geçenler belki beş belki on yıl sonra basit sözlerle geçiştirecekler senin yokluğunu. "buralar böyle değildi eskiden, çok değişti." diyecekler. hiç kimse bilmeyecek o dükkanda hangi görüşlerin çiğnendiğini, hangi kıkırtıların çıktığını, hangi haykırışların koptuğunu. hiç kimse bilmeyecek iki liselinin utançtan birbirine neler yapamadığını. hiç kimse bilmeyecek bileğindeki çiziklerin uzunluğunu, derinliğini, acısını, kabuklarını... hiç kimse, tek bir toz tanesi bile bilmeyecek taehyung! hiç kimse benim seni ne kadar sevdiğimi, sana ne kadar muhtaç olduğumu benden daha iyi bilmeyecek.
onlar buradan geçerken eski minyatür dükkanını görecekler, ben ise senin parmaklarını hissedeceğim bedenimde. dört duvar ve ben bileceğiz sadece seni ne denli istediğimi.
onlar buradan geçerken yepyeni bir dükkan görecekler, ben ise yaşadıklarımızın üzerine atılmış toprak göreceğim.
terk ettin beni.
korkmaya başladım. gözlerim sulandı; dakikalardır sıkı sıkı sıktığım cebimdeki yumruğumun öfkesi, acıya dönüştü. yediremedim kendime. gitmenin bu kadar kolay olduğunu, geçmişin çok az şey ifade ettiğini düşündüğünü kendime yediremedim...
bizi, güzel olan bizi sevmediğini kendime hiç mi hiç yediremedim.
sabahın altısı; bir koşu geri döndüm eve, defalarca bastım zile. bir yandan ağlıyorum, bir yandan da bağırıyorum: "anne!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
vkook // dark magic
Fanfictiono gün bana "hayatını mahvedeceğim." dediğinde gülüp geçmemeliydim, hyung. •°○°• aşkı bilmiyorlar, aşkı sevmiyorlar sevgi yasak -aşkın nur yengi 240320 1.29 am