"jeongguk!" voleybol takımını başlayacak maçlar için pratiğe çıkarmışlardı, bu yüzden bahçedeyim fakat sahada değilim, oturuyorum. senin hastaneye gittiğin gün. bana seslenen, hanbin'di. üç kişilik bankta hemen yanıma oturuyor. "hey, neden gelmiyorsun? maçlar başlayacak yakında." omzumu silkiyorum.
"pek gelesim yok." yorgun nefeslerinden tıkanmış olacak ki yutkunuyor ve başını onaylarcasına sallıyor. biraz öyle oturuyoruz. rüzgarın kuru yapraklara çıkarttırdığı sesi dinliyorum o sırada, dinlemeye değer bir müzikal.
"geçen hafta bay kim seni çağırdıktan sonra benimle hiç konuşmadın. ingilizcede bile." dediklerinin üzerine kıkırdıyorum.
"çok önemli bir şey yok, hanbin. o sadece... şu üçüncü sınıflardaki kim taehyung hakkında bir şeyler geveledi." kaşlarını çatıyor. oturduğu yerde dikleşiyor ve bana dönüyor.
"kim taehyung mu? onunla takılmanı falan mı söyledi?" çaresizce ellerimi açıp başımı sallıyorum. dudaklarını büzüyor. "o çocuk biraz zor." onaylamamı ister gibi bana bakıyor fakat daha sonra cümlenin ne anlama gelebileceğini fark ettiğini sanıyorum, bu yüzden devam ediyor. "yani, konuşturabilmek için. hiçbir şekilde kendine güveni yok." kollarımı göğsümde bağlayıp arkama yaslanıyorum.
"kendine güveni olmasaydı o şiir yarışmasında derece yapmazdı. herkes onu masum, sessiz, gösterişi sevmeyen birisi falan zannediyor ama o ilgi için kıvranan tuhaf bir çocuktan başka bir şey değil." hanbin'in dudaklarının net bir 'o' oluşturduğuna yemin edebilirim. dediklerime ciddi anlamda şaşırıyor.
"haberim yok, deme?.." yüzüme beklentiyle bakıyor.
tam olarak neyden haberim yok?
"ne yani, şiir olayını bilmiyor musun?" boş boş ona bakmaya devam ediyorum. alaycıl bir şekilde nefesini dışarı atıyor. "muhabbet olsun, anlatayım. taehyung'un kaleminin iyi olduğunu biliyoruz, buraya kadar her şeyde hemfikiriz... ama o, şiirlerini insanlara göstermeyi hep reddetmiş.
"bir gün, hani şu birinci olduğu şiir var ya? işte, ilk defa, onu yazdığı zaman şiirlerini birisine göstermiş: edebiyat öğretmenleri bayan choi'ye. şiirlerini yazdığı bir defter varmış ve bakması için de ona gizli olarak vermiş. ama bizim edebiyatçı gizlilik konusunda biraz dikkatsiz, bilirsin. taehyung'un defterini sınıfta, dersin ortasında ona geri vermiş ve ne kadar güzel yazdığından falan bahsetmiş.
"zaten ertesi hafta da yarışma için verilen şiirlerin incelenmesi planlanıyordu ve konseyde bayan choi'nin olmayacağı söyleniyordu. seulgi'nin sınıfı geçebilmek için edebiyat notuna ihtiyacı vardı o zamanlar ve yarışmada derece yapanlara puan gireceklerdi. o ve arkadaşları da bunu fırsat bilip taehyung boş derste lavaboya gidince defteri almışlar işte." son cümlesi üzerine kaşlarımı çatıyorum.
"niye? bunlar aptal mı?" gülümsüyor. sahte bir gülümseme.
"evet, yeni mi fark ettin?" bıkkınlıkla nefes veriyor ve ardından devam ediyor. "neyse, şiir bir şekilde konseye ulaşmış ama o hafta da diğer edebiyatçı bir mesele yüzünden şehir dışına çıkmak zorunda kalmıştı. onun yerine de bayan choi'yi aldılar, burayı biliyorsun." hınzırca sırıtıyorum.
kaos.
"bayan choi şiiri okuyunca taehyung'un olduğunu anlamış tabii ama seulgi'nin adının yazdığını görünce bir hiddet çıkmış odadan. taehyung'ların sınıfına giderken de bizimkini görmüş. o da bayan choi'nin elinde defterini görünce siz mi almıştınız, diye sormuş. tabii ki edebiyatçı durumu anlamış. konsey, gelen şiiri taehyung'un şiiri olarak varsaymış ve... taehyung bir yarışmada olduğunu bilmeden, onu kazanmış." alnımda umutsuz olduğum yazıyormuş gibi baktı bana ve başını iki yana salladı. "taehyung'u nasıl bir kefeye koyduğunu bilmiyorum ama... yanlış yargıladığın kesin."
gülümsemem hikayenin sonunu duyana kadardı.
sen yarışmaya bile isteye girmemiştin, başkaları yüzünden girmiştin ve hyung; sen aslında kendini ışıklarla bezemeyi, herkesin gözdesi olmayı planlamamıştın ki...
bay kim'in yüzü, şiir konusunu açtığımda bu yüzden asılmıştı.
"oh..." diyorum benim bile duyamayacağım bir sesle.
bu belki de pek büyütülecek bir olay olmayabilirdi ama kötü hissetmiştim bir kere! çünkü ben senin insanların seni izlemesinden ne kadar çekindiğini, ilgiden nefret ettiğini, şiirini herkese okurken ellerinin nasıl üşüdüğünü, dizelerinin senin için kelime yığınlarından çok daha fazla anlama geldiğini görememiştim.
hanbin ile olan bu konuşmamızın ardından bizim tarafımıza bir top geliyor ve gitmesi gerektiğini söylüyor.
yaprakların hışırtıları ruhumu okşuyor, tam yukarıda olan güneş beni çepeçevre sarmalayıp ısıtıyor, enseme gelen saçlarım beni gıdıklıyor, etraf sarı kokuyor fakat bunca güzel şeyin arasında; o gün, benim aklımda, hepimizden ürken; dizleri tir tir titreyen, dudakları kurumuş, avuç içleri ıslak sen varsın.
o gün, hyung.
o gün ilk defa anlamıştım neden burnumuzdaki benlerin aynı yerde olduğunu: korkmuyormuşuz gibi davranmak bizim binlerce zıt görünen ortak yönlerimizden sadece bir tanesiydi.
《hanbin》
310320
2.14 ambenim koca arsız taehyungumu böyle minik soft bir şey yapmak çok zor... her an bir yerlerden çıkartıp ani hareketler sergiletebilirmiş gibi yazıp geri siliyorum of
pes etmek her zaman geçerli bir çözüm yolu değildir fakat çabalamak size asla geri adım attırmaz.
sizi seviyorum
ŞİMDİ OKUDUĞUN
vkook // dark magic
Fanfictiono gün bana "hayatını mahvedeceğim." dediğinde gülüp geçmemeliydim, hyung. •°○°• aşkı bilmiyorlar, aşkı sevmiyorlar sevgi yasak -aşkın nur yengi 240320 1.29 am