BÖLÜM 4- Hatırlamak

393 53 12
                                    

multimedya: Ateş

-----------------------------------------------------------------------






-Doğa birşey yapmadım ki niye orada yine bir bok yapmışım gibi baktın. Ve gerizekalı ama yakışıklı çocuğun teki yüzünden üstüm battı o kıyafete ben bir servet döktüm be daha hıncımı çıkaramamıştım se-

-Yeter lan sus, sende de ne çene varmış seni alan yandı. 

Doğa söylenmeye başladığında dudağımı büzüp yavru kedi taklidi yapmaya çalıştım. Ne kadar işe yarayıp yaramadığından bahsetmeye gerek yok çünkü o taraflardan maymun gibi gözüktüğüme eminimdim, 

-Eee niye bana bambularının yendiğini görmüş panda gibi baktın?Artık söyle yaa

-Gerizekalı Alaram, hani her okulun bir Edward Cullen'i vardır, Demir Gürsoy'u vardır, Meriç Tuna'sı vardır ya işte bu çocuk o. Ama biz onlardan nefret ediyoruz problem burada.

Şaşırmamıştım çünkü çocuk gerçekten yakışıklıydı -iç sesime göre yakışıklı, bence kesinlikle değil- ama çok AŞIRI KLİŞE olmuştu. Gerçekten. Düşünsenize yeni bir okula geliyorsunuz, ve ilk günden BAM herkesin eline değmesini istediği, tüm kızların kestiği çocuk size çarpıyor! Çok güzel bir karşılaşma ve sizin güzel mavi PAHALI tişörtünüz mahvoluyor. E durumumuz iyi dedik de öyle böyle değil bizde kendi çapımızdayız arabamız bilmem kaçıncı eldir. 

-E bu bana yeni bir tişört borçlu olmadığı anlamına gelmiyor?

-Alara sen harbiden malsın.

-Teşekkürler, hep söylerler. 

-İflah olmaz bir gerizekalısın. 

-Onu da hep duyarım. 

Doğa elini uzatıp pes edercesine beni kışkışladı. Gülümseyip koridora çıktım ama sonra nereye gideceğimi bilmediğimi fark ettim. Ani bir U dönüşü yaptıktan sonra tekrar Doğa'nın yanına gidiyorum du ki omzumda bir el hissettim. Arkamı döndüğümde tam karşımda güzel ela gözler görünce biraz afallasam da karşımdaki kişiyi tanıdığımda çirkeflik damarımı konuşmaya başladı. Daha doğrusu konuşturmaya çalıştım

-Iy sen ne biçim insansın be! Hem gel orada iki kelime söyleme servetlik tişörtüm mahvolsun sonra gel burada özür dilemey-

Konuşmaya çalışıyordum ki ağzıyla elimi kapatmış ve beni okulun kimsenin bizi göremeyeceği yere çekmişti. Amacı gözümü korkutmak falansa şuan gerçekten başarmıştı ama ben tabikide korkmamış rolü yaparak Oscar ödülü alacak kadar güzel oyunculuk yapmaya devam ettim.

-Bana bak, sapık mısın nesin bilmiyorum, enayi gibi yüzüme bakıyorsun dilini küçükken kuşlar mı yedi onu da bilmiyorum, ama oğlum bana bak havalı olmaya falan çalışıyorsan bana sökmez tamam m-

Yine sözümü kesmişti ve bu sefer sinirlenmeye başladığımı hissetmiştim, ama yıllar sonra konuşacağını sansamda konuşmaya başlamıştı.

-Kızım sende de ne çene varmış, anasını satayım bir susmadım. Ve ayrıca özür dileyeceğimi kim söyledi sana?

Benim cevabımsa gözlerimi kısarak bakmak oldu. Sonra çocuğun sabah bizim sınıftaki kapşonlu çocuk olduğunu fark ettim. Ben kör müyüm ice-tea dökerken niye fark etmedim? O sırada çocuğa baktım. Saçları kahveydi ama güneşte kumral gibi gözüktüğüne adım gibi emindim. Gözleri de bal rengi gibi bir şeydi galiba. Tam ela olduğuna emin değilim. Yani yakışıklı sayılırdı –iç sesim öyle söylüyor ben öyle düşünmüyorum bunu size daha önce açıklamıştım- ama biraz playboy tipi vardı. Üf ya şöyle çocuklar niye hep playboy olur ki? Ama henüz daha emin değildik, olmama şansı da vardı. Aman ben ne düşünüyorum ki? Yargı da bir yere kadar. Çocuğun sert bakışlarından rahatsız olup çirkefliğime dört kolla sarıldım.

SİL BAŞTANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin