Bölüm İki:
Bir İki Üç"Değil mi kanka?" diyen Berene döndüm. Bugün pazartesiydi ama ben tam olarak uyanabildiğimi sanmıyordum.
"Hı!" dedim ne olduğunu dinlemediğim şeye. Direk kaşlarını çatmıştı. Ama gerçekten tatlı bir kızdı ve sinirlenince ayrı güzel oluyordu. Noluyo ya! kendine gel melisa o senin kız arkadaşın.
"Kızım sen neden beni hiç dinlemiyorsun? Sabahtan beli anlatıyorum şurda."
"Bende onu diycektim farkındaysan daha sabah olmadı ne bu çene ya" dedi yanımızda olduğunu yeni idrak ettiğim Can.
"İyi be dinlemezseniz dinlemeyin" tirip atarak sallana sallana gitti.
Cana döndüm "Noluyo?" dedim yüzümü buruşturdum çünkü hala uyku mahmurluğum üzerimdeydi.
"Yok bir şey klasik beren işte." dedi ve bana sarıldı bende ona sarıldım. Okula ilerlemeye başladık. Sınıfa girmemizle çıkmamız bir oldu.
" Herkes dışarı tören var." diyen nöbetçi öğretmene öldürücü bakışlarımı atmaya başladım ama o beni görmedi bile koridorda bağırarak ilerlemeye başladı. Çantayı sırama fırlattım. Can yanıma geldi. " Hadi gidelim kankacım" kankacım ne ya biri beni öldürebilir mi?. Ona göz devirdim ve "Ben tuvalete gitcem sen aşağı in birazdan gelirim" dedim ve ilerlemeye başladım cevabını beklemeden.
Tuvalete girmiştim ama neden buraya geldiğimi anlamlandıramadım aynada kendimi gördüğümde euzu besmele çekip tuvaletten çıktım. Koridor boşalmıştı. Nöbetçi öğretmen beni görünce "Hadi hadi hızlan biraz" diyip merdivenleri inip gözden kayboldu. Yere bakarak ilerlerken bir yandanda eğitim sistemini sorguluyordum.
Sabahın köründe okul mu olur ya? anlamıyorum ben bu eğitim sistemini. Neymiş böyle daha iyi anlıyormuşuz. Kesin herkes uyuduğundan sınıf sessiz olunca herkes dinledi ve anladı sanıyorlar ta allahım ya. Ben böyle eğitim sisteminin ... beni düşüncelerimden çıkaran bir erkek sesiydi. "Bağcıklarını bağla düşersin" arkama döndüm yeni bir öğretmen atanmıştı anlaşılan bizim okula. Baya genç ve itiraf etmeliyim ki yakışıklı bir öğretmendi. "Bana bir şey olmaz." diyerek göz devirdim. Önüme dönmüştüm ki ayağımla bağcığıma basıp takılıp düşmem bir oldu.
Yeni öğretmene rezil oldum. Şimdi bunun sırasımı melisa diyen iç sese göz devirdim. Harbi ben göz devirmeyi ne çok yapar olmuştum.
"Demiştim demeyi pek sevmem ama demiştim küçük" ve hızla yürüyerek gözden kayboldu. İnsan bir yardımeder. Ama tabi insan değil ki öküz öküz.
Yerden kalktım ve inadına bağcıklarımı bağlamadan hızla bahçeye indim. Öğretmenlerin önünden geçerken öğretmenimsi öküz bağcıklarımı bağlamadığımı görünce bana umutsuz vakaymışım gibi baktı ve kafasını hafif bir biçimde iki yana salladı. Bende onu hiç takmayarak sırama geçtim. Müdür ve egoları konuşmaya başladılar. Birde her dediğine iyi bir şeymiş gibi alkışlayanlara göz devirmekle yetindim. Ne zaman biticek diye düşünmeye başlamadım değil.
En sonunda müdürün bana yıllar geçmiş gibi gelen konuşmasını bitirdiğinde Allaha şükürler etmeye başladım. Ayakta durmaktan ayaklarıma karasular inmişti artık. İstiklal marşınıda okuduk.
Bu süre boyunca Berense bize bakıp bakıp tekrar önüne dönüyordu sinirli bir biçimde. Onu pek önemsemedim çünkü bu berenin her zamanki haliydi. Küser ama tekrar yanımıza gelir bizi affettiğini bidahakine affetmiyeceğini söyler fakat her seferinde tekrar tekrar yanımıza gelirdi.
Sınıflar teker teker içeri giriyordu ve en sonunda sıra bize gelebilmişti. İçeri girdiğimde sınıfa girmeden önce kahve almaya karar verdim ve yönümü yemekhaneye çevirdim. İçeri girdiğimde çok az kişi vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEBEK ETKİSİ
Romanzi rosa / ChickLit' Ellerim boynundan ensesindeki saçlarına kaydı. Sanki şuan hem bu dünyadaki en doğru yerdeydim hem de en yanlış yerde. İki duygu o kadar büyüktü ki okyanusun ortasındaki bi fırtına da inatla açan gökkuşağı misaliydi. Bu adam beni küle çeviriyord...