Keyifli okumalar :)
Babam nihayet konuşmaya hazır bir hale gelmişti.
-Kızım artık 18 yaşına girdin. Murat'la konuştuk. Cihan'la ne kadar iyi anlaştığınızı fark ettik ikiniz de artık aklı başında insanlarsınız ve sizi evlendirmenin herkes için çok güzel durumlara sebep olacağını konuştuk. Senin artık bu evde yapabileceğin hiçbir şey kalmadı.
Bunun bir rüya olmasını istiyordum. Babamın doğum günümü unuttuğunu sanırken aslında biliyor olup önemsememiş oluşuna mı canımın yanıyordu yoksa bunca yıl abi diye seslendiğim kişinin karısı olacağıma mı ?
Kendimi bir eşya gibi hissediyordum.Yıllarca bu ev de ihtiyaç duyulduğu için duran ancak artık çabamın işe yaramaması sonucu başka bir eve
verilen eşya.
Kendimi yine değersiz hissediyordum.Benim Cihan abiyle evlenmemin babamane gibi bir yardımı olacaktı? Koskoca Sancak ailesinin biricik oğlu neden benimle evlenmek isterdi? Cihan abi fazlasıyla iyi ve yakışıklı bir adamdı. Ben oralarda çok hor kalırdım lise mezunu bile olamamıştım..
Cihan abinin etrafında bir sürü başarılı kızlar varken beni nasıl beğenecekti? Kendimi aşağılanmış hissedecektim. Ailesi tarafından hiçbir işe yaramadığı için
Cihan abinin başına atılmış bir kız olacaktım... Babam gelenekçi bir adamdır ancak eski kafalı da değildir. Bu yaşta beni neden evlendiriyordu? Olayların şokundan çıkamıyordum.
Kendimi çok zor toparlayarak titreyen sesimle sadece şunu sorabilmiştim;
-Cihan abi beni ne yapsın baba? Bir ona bak bir bana şimdi ben sana ne desemde o bunu asla kabul etmeyecek zaten..
-Cihan kabul ediyor kızım.
Bunca yıl zekasına hayran kaldığım Cihan abinin zekasından şuan şüphe etmiştim. Kim beni niye isterdi, bir de Cihan abi gibi biri... Çocukken belki hayallerimi süslerdi Cihan abi. Şimdi bu durum canımı çok yakmıştı.
İşe yaramadığım için bir eşya gibi gönderiliyordum.
-Neden baba, ne yardımı olacak sana benim Cihan abiyle evlenmemin?
-Bir tabak yemeğin bile karını düşünmek zorundayım kızım.
Yediğim bir tabak yemek mi çok gelmişti?
Babamdan Oğuz'un öldüğü gün nefret etmiştim yılların azalttığı nefretim bugün yeniden canlanmıştı tek kelime bile etmeden kalkıp koşar adımlarla odama çıkıp kapıyı sertçe kapatarak kendimi yatağıma attım.
7 yıldır verdiğim psikolojik savaşım her gün şiddetlenerek devam ediyordu. Aklımı yitirmemek için dua ediyordum. İlk kez ölümü düşündüm o gece. Madem bir işe yaramıyordum neden yaşıyordum ki? Ölmek istedim ama yaşamalıydım. Çocukluğunun baharında hayata veda eden güzel kardeşimin yaşayamadığını yaşamalıydım onun için.
Ne de çok severdi Oğuz Cihan abiyi hayatta olsa mutlu olur muydu evleneceğimize ya da Oğuz hayatta olsa ben Cihan abiyle evlenmek zorunda kalır mıydım?
Annem ne düşünürdü acaba, kızar mıydı babama yoksa mutlu mu olurdu? Annemde Cihan abiyi çok severdi ama annem bu halde olmasa ben Cihan abiyle evlenmek zorunda kalır mıydım?
Neden hayatım hep benim dışımda gelişen olaylara göre yön buluyordu. Bugün çok yorulmuştum ama keşke yorgunluğum bedeni olarak kalsaydı.
Oğuz hayatta olsaydı ya da annem böyle olmasaydı diye bir ihtimal yoktu. Olaylara bu yönüyle bakmayı bırakmalıydım.
Oğuz ölmüştü.
Annem yatalak bir hastaydı ve ben önüme sunulan hayatı yaşamak zorundaydım.
Ben yine düşüncelerimin arasında kaybolmuşken saat epey ilerlemişti.
Odamın kapısını açarken gıcırdayan sesle birlikte gözümde canlandı eski günler...
Bir gece oyunumuz yarıda kesilip zorla yataklara gönderilmiştik Oğuz'la,uyuyamamıştık evdeki herkes uyuyordu.Biz de fırsattan istifade hemen bahçeye koşmuştuk.
Çok geçmeden arkamızdan babam gelmişti aşağıya bize kızacak sanarak yan yana geçip ellerimizi önümüzde birleştirip beklerken 'Ee ne oynuyoruz?' sorusuyla Oğuz'da bende babamın sırtına çıkmaya çalışmıştık
.O gece sabah ışıkları kendisini gösterene dek oyun oynamıştık.
Aynı gecenin sabahı annemin yaptığı ekmek kokularına hepimizin sofraya koşması sonucu babamla benim Oğuz sabaha kadar dışarıda olduğumuzu ağzından kaçıracak mı diye korkulu bakışlarımız ve gülüşlerimiz aklımdan çıkmıyordu.
Eski anılarımızı düşüne düşüne çıktım bahçeye elimde Oğuz'un oyuncak arabası oturdum kaldırıma.
Yıllardır yaptığı görevini yapmayı bırakmayan kapı gıcırtısıyla bu sefer de nenemi uyandırmıştı.
Arkamdan gelip yanıma oturmuştu.
Uzun bir süre hiç konuşmadan bir gökyüzüne bir de oyuncak arabaya bakıyorduk.
Yıldızlar o kadar güzel gözüküyordu ki gözüme.
Yaşamaya değer bir hayatın var olduğuna neredeyse inanacağım kadar güzel gözüküyordu...
Sessizlikte kafamın içindekilerle boğulmamak için durumu bozdum.
-Senin haberin var mıydı nene?
-Senden hemen önce öğrendim ben de.
-Neden bir şey söylemiyorsun nene, Cihan abi kim ben kim davul bile dengi dengine diye bir söz vardır siz hiç mi duymadınız Allah aşkına?
-Kızım beni kim dinler sözüm geçmiyor artık.
Nenemin gözlerinde ki o umutsuzluk beni inanılmaz korkutuyordu.
Annem bu hale geldiğinden beri yanımda hissettiğim tek kişi nenemdi. O da olayları sadece şaşkınlıkla izlemekle yetiniyordu. Durumdan memnun olmadığını biliyordum. İçini rahatlatmam gerekliymiş gibi hissediyordum.
-Vardır bu karanlıkta da bir aydınlık neneciğim..
Diyip neneme sarılırken gökyüzüne bakarak içimden geçirmiştim 'Bu karanlığın aydınlığı gerçekten var mıydı?'
Okuduğunuz için teşekkür ederim yeni bölüm çok yakında :)
Yorumlarınızı bekliyorum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİREL
Teen FictionÇok uzun zamandır aklımda olan ancak gerçeğe dökülmek için geç kalınmış bir kitap bu... İlkokulda sürekli kendi başına bir şeyler yazıp kapağını bile kendi ciltleyen küçük çocuğun ilk gerçek kitabı. 2020 Karantina sürecinde kağıda dökülmeye başlanmı...