Aile

63 1 0
                                    

“Güneş doğuyor, Rüzgar hala uyuyor, 24 saat sonra şu an bende uyuyor olacağım. O da… Aynı anda uyuyor olacağız ama başka rüyalarda.”

“Ya Haziran cidden şöyle konuşmana bayılıyorum bak, gerçekten. Ama bir anda işin içine şu Rüzgar girince tadı kaçıyor be.”

“Ben yazarım ya, tabii ki her konuşmanın içinde o olacak. Değiştiremeyiz.”

“Sen şimdi onları bırakta, resim çekmeyi unutuyoruz.”

Güneşin çıkışının teker teker resimlerini çektik. Sonra biraz orada oturduk arabaya geri yürümeye başladık. Yokuş aşağıya gitmek her zaman çıkmaktan kolaydır. Hayatımızda da olduğu gibi. Bazı şeyleri yoluna koymak için hayatımızdaki basamakları hep yavaş yavaş çıkarız. Yavaş yavaş küçük adımları büyük uğraşlarla atarız. Bu her zaman aynıdır. Ama tek bir şeyi bile yerinde yapamazsak o yavaşça çıktığımız yol o kadar çabuk aşağıya düşer ki, bu yolu hesaplayamayız.

“Annemlere çıktığımızı söylemedik”

“Sanırım dert etmezler”

“Sence kahvaltı hazır mıdır”

“Saat daha 7 buçuk ve gittiğimizi anlayamayacaklar bile. Eğer tuvalete falan kalkmadılarsa.”

“Haklısın, hemen hazırlamalıyız”

Eve döndüğümüzde Eren haklı olduğumu anladı. Çünkü daha kimse uyanmamıştı. Hala uykuluydum Eren kahvaltıyla uğraşırken salondaki koltuklardan birine uzanıp biraz kestirdim.

“Sabah kahvaltısında patates kızartması yemelisin yoksa ölürsün”

“Sabah kahvaltısında sadece ot yemelisin yoksa ölürsün”

“Sabah kahvaltısında menemen yemelisin yoksa ölürsün”

“Sabah kahvaltısında yeşil çay içmelisin yoksa ölürsün”

“Ya çok kızca şeyler yiyorsun, zayıflıktan da öleceksin yakında. Otur ye şöyle insan şeyleri”

“Böyle yemeyi seviyorum. Sağlıklı, hafif hissediyorum”

“Hayır abi, sevmiyorsun. Aptal çocuk yüzünden böylesin”

“Sensin be aptal çocuk”

“Ulan 10 senelik arkadaşını 2 saniyede elin Rüzgarına sat be helal olsun”

Bu saçma konuşmaları devam ettirirken annesi, babası kalktı bende günaydın falan dedim tabii. Eşyalarımı aldım, lunaparka gidelim dedik. Sonra vazgeçtik. Sonra bizim şoför geldi, bende gittim eve.

Çektiğim resimleri biraz inceledim fakat yazılacak hiçbir şey bulamıyordum. Biraz Rüzgar’ın resimlerine baktım. Ne kadarda güzeldi. Dayanamadığım ve sayılamayacak çoklukta bir sevgi besliyordum ona. Vallahi ayıptır söylemesi, kocaman evimiz var. Ev o kadar boş ki, annem ve babam tatile çıktı. Yüzlerini gören cennetlik zaten. Bir de küçük bir erkek kardeşim var. O, ben ve bahçıvan, aşçılar beraber yaşıyoruz çoğu zaman. Kardeşim yani Burak, 8 yaşında. Okul arkadaşları falan filan hepsiyle ben uğraşıyorum. Ödev yaptırıyorum falan işte. Babam bir holding’in CEO’su. Annemde, annem işte. Dernekler falan koşturuyor. Bende özel bir Amerikan lisesinde okuyorum. Kardeşimde özel bir okulda okuyor. İkimizden de bir şey olmayacak. Bunu biliyorlar zaten. Ama bizi yinede seviyorlar. Kesinlikle yazar olacağım. Gerisi önemli değil. Burak müthiş bir ressam olabilir. Çok güzel resimler yapıyor. Rüzgar’ı bile kusursuz çizdi. Burak hayatımda en değer verdiğim insandır. Onunla çok ilgilenirim. Sanki kardeşim değil, çocuğum gibi geliyor. Kavga eden kardeşler değilizdir. Hatta hiç etmeyiz diyebilirim. Birbirine çok bağlı kardeşleriz. Annemleri çok evde görmememiz bizi daha çok bağladı sanırım.

“Yarın Pazar, sinema?”

“Bilmem ki, ne varmış”

“Bende bilmiyorum ya, animasyon falan?”

“Yine mi…”

“Tamam kız filmine gideriz”

“Aslında yarın ki planım evde playstation, cips ve kolaydı”

“Çok iyi fikir ablacığım” şapşal bir çocuk gülümsemesi.

“Şimdi git bakalım, Rüzgar’ın bana mesaj atması için yaptığım ayinin tam ortasındaydım”

“Rüzgarla sen hala?”

“Ne hala?”

“Hani dizilerdeki gibi?”

“Ne dizilerdeki gibi?”

“Dudaktan öpüşmediniz mi?”

“Ya ne konuşuyorsun çocuğum sen, hadi odana”

“Haziran ve Rüzgar, buluşmuşlar gecede, ö-p-ü-ş-ü-yorlar”

“Ay tamam yeter hadi odana”

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 09, 2014 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Onu ÖldürmekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin