Patron ile yapılan toplantıya tüm departman başkanları katılmıştı. Serkan da yerini almıştı, bu gidişle çıkmak için geç kalacaktı. Gizlice Eylül'e mesaj attı...
Serkan : toplantı uzadı canım, muhtemelen çıkışa yetişemeyeceğim. Odamdan araba anahtarını alıp eve gidebilirsin. Dikkatli kullan.
Eylül : ben de seni beklerim.
Serkan : biliyorum ama Kaan'ı birimizin alması gerek.
Eylül : Songül gittiyse annemlere söyleyebilirim. Kaan kaç gündür onlara gitmek istiyordu.
Serkan : öğren o zaman. Olmazsa ben bizimkilere haber vereyim...
"... öyle değil mi Serkan bey?"
Serkan adı anılınca hemen telefonu bırakıp toplantıya katıldı yeniden...
Serkan : evet, tabii...
Yiğit : o zaman sizlere güveniyorum, Antalya'ya ben gelemiyorum babamın sağlığı yüzünden, o yüzden siz gidin, o ihaleyi alın ve gelin
Serkan aval aval etrafa baktı. Ne Antalya'sı? Nerden çıkmıştı bu şimdi?
Serkan : ben de mi?
Yiğit : tabii ki... sunumu hazırlayacağını söyledin.
Serkan : ben mi söyledim?
Yiğit : az önce Demet hanıma evet dedin ya... zaten ben de senden başkasına güvenemem bu konuda.
Serkan : ama ben... neyse, tamam. Kaç gün sürecekti bu toplantı, ben o kısmı kaçırmışım?
Yiğit : sadece bir gece kalınacak. Babamın durumunu biliyorsunuz, bir yere ayrılamıyorum, her an hastaneden haber gelebilir.
Serkan kafasını sallayıp odadan çıktı. Bu sırada telefonunu çıkardı cebinden. Yarım saat önce Eylül'den Kaan'ı kendi annesinin alacağına dair bir mesaj gelmişti. Odasına gidecekti ki Selin hanım onu durdurdu...
Selin : Serkan.. biz arkadaşlarla yemeğe gideceğiz, sen de gelsene. Bir saat geç çıktık zaten...
Serkan : size afiyet olsun... ben gelmeyeceğim.
Selin : ama neden? Acıkmadın mı?
Serkan : acıktım ama...
Selin : e hadi o zaman...
Serkan : kim kim gidiliyor?
Selin : ben ve Esin düşündük şimdilik. Kemal bey de gelecek tabii Esin'in eşi...
Serkan : size afiyet olsun.
Selin : gelmeyecek misin gerçekten? Bir sıkıntı yok ya?
Selin, bir elini omzuna koyunca Serkan bir adım geri çekilip ondan uzaklaştı...
Serkan : şimdilik yok, ama eşim beni biraz daha beklemek zorunda kalırsa olabilir...
Selin : eşin mi?
Serkan : evet, eşim... o da muhtemelen şu an odasında sıkılmış ve fazlasıyla acıkmış bir halde beni bekliyordur. O yüzden size afiyet olsun...
Serkan odasına geçtiğinde Eylül'ün sallanan sandalyesine oturmuş olduğunu gördü... az önce olanları görmüş müydü yani?
Eylül : hanımefendiyle sohbetiniz bittiyse artık çıkalım Serkan bey... çok acıktım ben.
Serkan şaşkınlıkla kafasını sallamıştı... Onlar odadan çıkarken Selin de onlardan önce asansöre yönelmişti...
Eylül : sarı yelloz! İnsan biriyle flört edecekse bari önce parmağına bakar evli mi değil mi diye! Hem yeni gelen kız değil mi bu? Yiğit beyle görüşmesini ben ayarlamıştım. Ne ara bu kadar sohbet ilerlettiniz sorabilir miyim Serkan bey?
Serkan : şişşt... duyacak şimdi. Sonra konuşuruz.
Serkan diğer asansörü beklemek derdindeydi ama Eylül hızlı hızlı yürüdü ve asansörün kapısı kapanmadan içeri girdi...
Selin arkada, onlar önde aşağı iniyorlardı...
Eylül : aşkım bugün yemeği dışarıda yiyelim mi? Benim canım uzun zamandır pizza istiyordu...
Serkan şaşkın şaşkın baktı Eylül'e. Pizza nerden çıkmıştı şimdi?
Serkan : olur tabii... ama pizza biraz sağlıksız değil mi? Bu zamanda biraz daha sağlıklı şeylere mi yönelsen acaba?
Eylül : bir kereden bir şey olmaz. Hem ben değil kızın istiyor, ona anlat bunları... zaten sen bana sonra bebeğe de iyi gelecek bir şeyler hazırlarsın...
Eylül içinden kıs kıs gülerken Serkan'ın koluna girerek asansörden çıktı... Serkan de bir kahkaha atarak bir elini Eylül'ün omzuna atarak eğilerek burnuna bir öpücük bıraktı...
Serkan : minik gösterin bittiyse artık şirketten çıkabilir miyiz sevgilim?
Eylül : hı hı... çıkabiliriz...
Eylül de gülerek arabaya bindi.
Serkan : şimdi gerçekten de pizza yemeye mi gidiyoruz?
Eylül: hayır tabii ki eve gidiyoruz. Hem dünden yemeğimiz hazır bile.
Serkan : tahmin etmeliydim...
Serkan gülerek arabayı evlerine doğru sürdü... Eylül yemeklerini yiyorken bile bu konuyu unutmamıştı...
Eylül : siz orada ne konuşuyordunuz Serkan?
Serkan : hiç... yemeğe çağırmıştı.
Eylül : seni mi?! E yuh yani! Cesarete bak kızdaki! Umarım "bir dahaki sefere" gibi saçma bir cümle kurmamışsındır Serkancım...
Serkan : bir dahaki sefere onunla yemeğe çıkmak istediğimi kim söyledi?
Eylül : iyi...
Serkan : beni bırak da seni konuşalım biraz...
Eylül : beni mi? Ne olmuş bana?
Serkan : elin adamı neden karnına dokunuyor senin?
Eylül : pardon?!
Serkan : ne dediğimi duydun Eylül...
Eylül : Yiğit benim babamın arkadaşının oğlu, çocukluğumuz beraber geçmiştir, yani bir yabancı değil... sadece hareketlerinin nasıl olduğunu merak etmiş hepsi bu.
Serkan : Yiğit... sadece Yiğit, öyle mi? Bey yok yani artık. Eee, anlayabilmiş mi bari?
Eylül : hayır... Serkancım bence bu işi abartıyorsun. O bizim nikah şahidimizdi, hatırlatırım. Paris... konsolosluk... hani, hatırlıyorsan...
Serkan : her saniyesini hatırladığımı biliyorsun. Kim olursa olsun hoşuma gitmiyor. Ben böyle her gün dokununca kızımla bir bağ kurmuş gibi hissediyorum ve çok hoşuma gidiyor, bir başkasının da aynı bağı kurmasından nefret ediyorum, düşüncesi bile hoş değil...
Eylül gözlerini devirdi...
Eylül : kıskançlık da bir yere kadar sevgilim... doğmamış çocuğunu kıskanan tek erkek olabilirsin...