Yemek? Hala korkudan elleri titrerken yemeği nasıl düşünüyordu ki? Serkan yine de dediğini yapmak için kalkıp mutfağa geçti...
Serkan : hemen hazırlıyorum...
Serkan, Eylül'ün getirdiği torbayı açıp annesinin hazırladığı yemekleri kaplarından çıkarıp ısıtmaya başladı.
Eylül : ee, anlatsana Serkan, neler yaptın orada? Nasıl geçti toplantı? Hiçbir şey söylemedin bana. Alabildiniz mi ihaleyi?
Serkan : henüz belli değil, kararlarını bize sonra bildirecekler. Bence güzel geçti ama görüşecekleri başka firmalar da varmış, sonuç ne olur bilemiyorum
Eylül : peki Antalya nasıldı?
Serkan : bilmem... bizim işimiz bir plazadaydı. Bizim şirketten farksız.
Eylül : dışarıda hiç gezmedin mi yani?
Serkan : hayır hiç... vaktim de olmadı zaten. Haydi gel, ısındı bunlar...
Serkan servisi yaparken Eylül odaya yayılan kokuyla daha da acıkmıştı. Normalde hamileler kusar dururdu değil mi, neden Eylül de böyle olmamıştı? Sürekli acıkıyor, bir şeyler yeme ihtiyacı duyuyordu. Neyse ki sağlıklı şeyler yemeye çalıştığı için aşırı kilo almıyordu...
Eylül : çok lezzetli değil mi?
Serkan : öyle... annem güzel yapar bu yemeği. Severim ben de... yine yoğurt da vermiş, dolaba koydum.
Eylül : iyi yapmışsın... hiçbir şey yapmadım ama çok yorulmuşum, biraz şekerleme yapsam olur mu?
Serkan : olur, neden olmasın... hatta ben de sana katılabilirim, yol yorgunuyum ben de zaten...
Serkan hızlıca masayı toplayıp Eylül'ün arkasından odasına geçti. Eylül yatağında doğru pozisyonu bulmaya çalışıyordu. Yan yatamamıştı, düz yatmaya karar verdi...
Eylül : of böyle de uyuyamam ki ben! Sırt üstü yatmaktan nefret ediyorum...
Serkan : neden yan yatmıyorsun?
Eylül : rahat edemiyorum öyle. Mecbur böyle yatıcam, neyse... aaa, bak karnım doydu ya yine kıpır kıpır...
Serkan bir dirseğini kafasının altına almış, yan yatmış, diğer elini Eylül'ün karnına koymuştu, gülümsedi... birkaç saniye sonra elinin olduğu yere gelen baskıyı o da hissetmişti...
Eylül : hissettin mi?!
Serkan : evet... evet hissettim. Tekme miydi o?
Eylül : evet. Geçen sefer bu kadar güçlü değildi...
Eylül kıkırdı, bebeğiyle alakalı ufacık şeyler bile onu mutlu ediyordu... Serkan uzanıp Eylül'ün karnına bir öpücük bıraktı, Eylül'ün de eli onun saçlarındaydı...
Eylül : eskisiyle hiç alakası yok değil mi? Sen bayıldın bu çocuk fikrine...
Serkan gözlerini Eylül'ün gözlerine dikip kafasını salladı ve gülümsedi...
Serkan : belli olmuyor mu?
Eylül : fazlasıyla...
Serkan : aslında istemiyor da değildim. Yani sadece babası olmak korkuttu anlıyor musun? Baba olmak nedir ne gördüm ne de biliyordum ben... beceremeyeceğim, çocuk da bana benzeyecek saçma sapan bir insan olucak diye korktum. O çocuk benim gibi kötü olsaydı sen beni asla affetmezdin. İşleri olduğundan daha kötü bir hale sokmak istemedim haliyle.
Eylül : ama yanıldın... Kaan senin gibi bir babası olduğu için çok şanslı. Ali bile senden nasibini aldı, ufacık çocuk kollarında uyuyakaldı...
Serkan : Kaan benim bunu becerebileceğime dair kendime güvenimi yerime getirdi. Ama Ali... o başka bir olay. Belli ki çocuğun gazı vardı ama sallayıp duruyordu, uyumaz tabii...
Eylül gülüp gözlerini kapatmış Serkan'ın öpücüklerinin ve dokunuşlarının tadını çıkarıyordu...
Eylül : sen yorgun değil miydin?
Serkan : hı hı...
Nasıl olduysa Eylül bir anda Serkan'ın öpücüklerini boynunda hissetmeye başladı. Güldü...
Eylül : uyuyacağım aşkım...
Serkan : uyu...
Eylül : dikkatimi dağıtıyorsun ama... uyuyamıyorum ki sen böyle yaparken...
Serkan : ne yaparken? Öperken mi?
Eylül : hı hı...
Serkan : tamam son kez...
Serkan son kez öpüp Eylül'ü rahat bırakmaya karar verdi çünkü Eylül gerçekten yorgun görünüyordu... iyice yanına yaklaşarak kolunu ona dolayarak kendini fazlaca huzurlu bir uykunun kollarına bıraktı...
Ertesi sabah Serkan farı patlamış olan arabayla ilgilenmeden yanından geçerek kendi şirket arabasına yönlendirdi Eylül'ü.
Eylül : babamı arıyayım da haber vereyim, arabayı bir an önce tamir ettirsin... araba onun üstüne kayıtlı...
Serkan : sen düşünme bunları... hallederiz sonra.
Eylül : tamam... zaten bu hafta işte son haftam, babamla ben de konuşabilirim bunu.
Serkan : fazla düşünüyorsun...
Eylül : kızacak ama... bu arabayı bana alırken kullanmayı beceremeyeceğimi söylemişti.
Serkan : gayet güzel kullanıyorsun. Parkta sıkıntıların var sadece ama kimin yok ki?
Eylül : senin... anında park ediyorsun...
Serkan : ben sanki zamanında hiç çarpmadım... ufak tefek kazalar yaşamayan yoktur. Baban da bir şey diyemez, ben yaptım derim en kötü...
Eylül kahkaha attı...
Eylül : suçumu üstlendiğin için teşekkür ederim aşkım...
Şirkete geldiklerinde ise arkalarında onları izleyen Selin'den habersiz asansöre kadar neşeyle yürüdüler, Serkan'ın bir kolu Eylül'ün omzundaydı, Eylül de o elini tutuyordu...
İkisi asansörden iner inmez Merve ile karşılaşmış, durup konuşuyorlardı ki Selin yanlarından geçip gitti.
Eylül, Merve ile odalarına girdiğinde masasının üstünde bir zarf buldu...