Bugün okul günüydü. Muhtemelen bugün onunla aynı okulda olup olmadığımı öğrenecektim. Umarım aynı sınıfta falan olmazdık... Yoksa bu sefer bazı şeylerden şüphe edebilirdim. Boyalarımı, fırçalarımı ve resim çantamı da aldıktan sonra mutfağa gidip kendime salamlı-kıvırcıklı bir sandviç hazırlayıp strece sardım ve onu da alıp evden çıktım.
Okul, eve biraz uzaktı. Okul servisiyle gidip gelmeyi de istememiştim. Caddenin oraya geldiğimde durağın önüne gelip beklemeye başladım. Fazla kalabalık değildi, iki tane adam ve bir tane kadın vardı. Durağın iç kısmına geçip reklam panosuna yaslandım ve beklemeye başladım. Otobüslere, minibüslere binip inen insanların telaşına dalıp gittim. Herkes bir şeyin derdindeydi. Kiminin gâyesi evine tek bir ekmeği götürüp çocuklarının karnını doyurmaktı, kimisininki kirasını ödemek, kimisi ise sadece aile bireyleri istediği için sabahın köründe kalkıp istediği ya da istemediği işte akşama kadar çalışıp eve geliyordu. Ama konunun aslına gelirsek, hayat her şeye rağmen durmadan devam ediyordu. Zamanı asla durduramıyorduk. Her zaman bir yere yetişme derdindeydik. Her an bir derdimiz vardı. Bazı zamanlar en büyük derdin bizde olduğunu düşünüyorduk. Ama bizdekinin bir büyüğü bir başkasında vardı...
On dakika kadar otobüsü bekledikten sonra nihayet geldi ve otobüse binip akbilimi bastım. Neredeyse her sabah boş bulduğum en arka üçlü koltuğun oraya gidip, cam kenarına oturdum. Kulaklıklarımı çıkarıp Toprak Özcan'dan "deniz kızı" şarkısını açtım. Playlist'imin en başında bu şarkı vardı ve her sabah otobüse bindiğimde bu şarkıyı dinliyordum. Bir nedeni, bir anısı falan da yoktu. Sadece hoşuma gidiyordu işte...
Hayatımda hiç kimseden hoşlanmamıştım. Sadece ortaokulda birisinin benden hoşlandığını öğrenmiştim, o kişiyle de çok iyi anlaşıyorduk ve ona karşı bir şeyler hissetmiştim sadece. Bu sebepten sevgilim falan da olmamıştı, ya öyle işleri beceremiyordum işleri ya da o konular pek bana göre değildi.
Kumral, güneşten dolayı aralarına sarılıklar karışmış kâküllü saçlarım vardı. Gözlerim açık kahverengiydi. Boyum ne uzun, ne kısaydı. Çok kısa olduğumu ya da çok uzun olduğumu hiç düşünmemiştim.
Dudaklarım kalındı. Kendiliğinden koyu bir pembeliği vardı. Bu benim çok hoşuma gidiyordu. Kilom yaşıma göre biraz azdı. Öyle çikolata falan yemeyi de pek sevmezdim. Yesem de haftada en fazla bir, iki kez yerdim. Kilomdan pek şikayet etmezdim ama bazı zamanlar annem çok zayıf olduğumu söylerdi. Bu söylediği aklıma geldiği zamanlar da gerçekten zayıf olduğumu düşünüyordum.
Dinlediğim müzik tarzı genelde Türkçe indie/alternatif olurdu. Ortaokul zamanlarımda Selena Gomez, Taylor Swift gibi yabancı pop şarkıcılarını dinlerdim ama sekizinci sınıfın sonlarına doğru bu müzik tarzının hayranı oldum. Tam olarak nedenini hiç bilmiyordum, şarkılardaki sözler bana çok anlamlı geliyordu.
Okulumun olduğu durağa yaklaştığımda, yavaşça koltuktan kalkıp kapının önüne geldim ve koltukların arkasındaki demirlere tutunup durak düğmesine bastım. Bir kaç saniye sonra otobüs; durakta durdu, kapı açıldı ve otobüsten inip yürümeye başladım. Okula vardığımda tırabzanlardan tutunarak yavaş yavaş sınıfımın olduğu kata gelip içeri girdim. Bazı kişiler yerlerine geçmiş, çoktan resimlerini çizmeye başlamışlardı. Resim çantamı yanıma koyup içinden boyalarımı çıkarıp ben de bir şeyler karalamaya başladım. O karşı binadaki çocukla aynı okulda mıydım, çok merak ediyordum. Eğer aynı okuldaysak muhtemelen bugün karşılaşırdık.
☆☆☆☆☆☆☆
Teneffüs oldu, çantamdaki sandviçimi sınıfın dışında yemeye karar verip koridora çıktım. Koridora sırayla dizilmiş tuvalleri incelemeye başladım. Bir kaç dakika sonra yanıma birisi geldi.
Bu kişi; karşı binamıza taşınan, markette ve kırtasiyede karşılaştığım kişiydi... Onu gördüğümde ağzım dolu olmasına rağmen çiğnemeyi bıraktım. Kaşlarımı çattım. Kendimin bile zor duyacağım bir sesle "Ne?" dedim şaşkınlıkla. Ne? Cidden gerçek miydi bu yaşadığım? Dün aklımdan geçen şeyi şimdi düşünüyordum işte. Bu işte birinin parmağı olmalıydı...
Çocuk kafasını bana çevirdi. Sol eli cebindeydi. Üstünde yavruağzı bir tişört, altında krem rengi bir pantolon vardı. Kaşlarını çatarak bana baktı. Acaba tanımış mıydı ki?
"O kız..." dedi kaşlarını çatarak. Yavaşça ağzımdaki lokmayı biraz daha çiğneyip hemen yuttum. Kalbimde tuhaf bir çarpıntı vardı.
"Sen o kızsın!" dedi.
"Hangi kızım ya!?" dedim hafif bir bağırmayla. Bir kaç kişi bize baktı.
"Dünkü işte, markette gördüğüm değil misin? Sonra beni takip edip kırtasiyeye geldin." dedi. Böyle diyince biraz sinirlenmeye başladım.
"Ne? Ben seni takip falan etmedim. Asıl sen beni takip ettin!" Uzun zamandır böyle yüksek sesle bağırarak sinirlediğimi hatırlamıyordum.
"Biliyorum işte ya, takip ettin. Bir de inkâr ediyorsun..." diyip ukalâ bir gülüş sergiledi.
"Sen cidden iyi misin? Evet, markete senden sonra girmiş olabilirim ama kırtasiyeye benden sonra sen girdin!" Ukalâ gülüşünü bir kez daha sergileyip tuvalleri incelemeye devam etti. Birkaç dakika sonra yakınıma gelip, "Adın ne senin?" dedi merakla. Kafamı ona çevirdim. Boyu benden o kadar uzundu ki, resmen kafamı yukarı doğru kaldırıyordum. Bir kaç saniye yüzüne aptalca bakıp hafifçe gülümsedim ve,
"Sanane?" dedim. Nil, n'aptın sen? Neden böyle bir şey dediğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu...
Kaşlarını çattı. "Söylemeyecek misin?" dedi. Yüzüne tekrar birkaç saniye baktım. "Söyleyeceğim." dedim. Dudaklarını aşağıya sarkıttı.
"Çabuk fikir değiştiren birisin demek, değişik..." dedi ve tekrar o ukala gülüş... Tekrar yüzüne baktım bir kaç saniye. Internet Explorer gibi geç algılıyordum herhâlde.
"İsmini söyleyecek misin?" dedi.
"Nil."
"Nil... Ben de Umut..." dedi ve sağ elini bana uzattı. Umut... Ben de ona uzattım.
"Tanıştığıma memnun oldum... Desem mi?" dedi.
"Bilmem, memnun olduysan dersin." dedim.
"Memnun oldum o zaman..." dedi. Tam o anda teneffüs zili çaldı. Elini elimden çekti.
"Sanırım aynı sınıfta değiliz..." dedi. "Ben koridorun sonundayım."
"Benim sınıfım şurası." diyip parmağımla sınıfımı gösterdim.
"Aynı yaştaymışız." dedi. Gülümseyerek başımı salladım.
"Ben gidiyorum o zaman..." dedim, "Ben de," dedi.Yavaşça arkasını döndü, ben de arkamı döndüm ve sınıfıma girdim.
Resmimi çizerken aklıma Umut geldi. Biraz gıcık olmuş olabilirdim ama dürüst olmak gerekirse de iyi birine benziyordu. Karşı binada oturuyordu, hatta odalarımız bile karşılıklıydı ama sanırım henüz farketmemişti. Acaba ileride Umut'la neler yaşayacaktım? Kim bilir...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Farklı Bir Dünya
Romantik"Resim çizmek, gökyüzü ve sen... Bu dünyada şu üçünden başka daha güzel ne olabilir ki?"