MENSİS

455 39 0
                                    

Dadım Anna pencereleri açtığında yüzüme vuran ışıkla uyandım. Yattığım yerde gerinip doğruldum. Terasımın kapısını açıp rüzgarın içeri girmesine izin verdim. Kısa bir duşun  ardından kahvaltı için yemek salonuna indim. Apollon çoktan gelmiş ve oturmuştu. Karşısına oturdum, yüce Zeus'u beklemeye koyulduk.

-Artemis bu gün hangi dersler vardı?

-Mensis Tarihi, Savunma Sanatları ve Diagon Dili. Benim ayrıyeten yüzme ve atletizim dersim var.

Bir kahkaha koyverdi.

-Ne?

-Ne gerek var bu kadar eğitime? Kral mı olacaksın başımıza. Evlendiğin de işe yarayacak çay partilerine gitsene.

-Bu kadar komik olan ne diye düşünüyordum. Halbuki espiri daha gelmemiş.

Bir kahkaha da ben attım.

-Unutuyorsun bücür. Ben senden büyüğüm ve muhtemelen varis ben seçileceğim.

-Saçmalama Artemis. Kral olmak için koşmandan fazlası gerek.

O sırada kapılar açıldı ve yüce Zeus içeriye girdi. O oturana kadar ayakta bekledik ve yeniden oturduk. Üç tane hizmetli gelip çaylarımızı koydular.

-Ne için tartışıyordunuz yine?

-Apollon, ülkeyi yönetmek için erkek olmanın yeteceğini söylüyor yüce Zeus.

-Ah elbette önemli bir özellik ama yetmez.

-Ne?

Apollon yüzüme bakıp sırıttı.

-Sonuçta krallıktan bahsediyoruz. Tercihen hassas olmayan ve söz dinletebilen, güçlü bir Kral gerekiyor. Adı "Kral" olunca da cinsini belli ediyor.

-Bu saçmalık baba.

-Terbiyeni takın Artemis.

-Bu ne demek oluyor yüce Zeus?

Cevap vermedi bana. Bu gibi durumlarda böyle olur zaten. Sinek mişim gibi.

-İzninizle.

Yerimden kalkıp kapıya döndüm. Askerler benim için kapıyı açarken arkamdan Apollo'nun sesini duydum.

-Kaçarsın tabi.

Olduğum yerde durdum. Asker gözlerime baktı. Arkamı döndüm ve gülümsedim.

-Ah sevgili, küçük kardeşim. Aklımı okudun. İkiz olduğumuz için herhalde. Ben de senin zihninden geçen şeyleri hissedebiliyorum.

Konuşurken işaret parmağımla kafamın üstünde daireler çiziyordum. Onlara doğru iki adım attım. Zeus kaşlarını kaldırırken, Apollon şaşkınca bakıyordu.

-Şu an zihninden bana meydan okumak olduğunu taaa derinlerden hissediyorum. Elbette ki kabul ediyorum. Tabi ki yüce Zeus'un izniyle?

Yaptığım şeyin öfkeden ibaret olduğunu biliyordum ama kazanan ben olacaktım. Askerlerin ve hizmetkarların karşısında korkak olduğunu kabul edebilirdi ya da koca bir kitlenin önünde karşımda diz çökerek. Babamızın kararını bekliyordum. Acaba gerçekten tanıyor muydu oğlunu.

-Bu saçmalık fiziksel eşitlik yok.

Zeus'un itirazı karşısında gülümsedim.

-Kesinlikle öyle.

-Sen kabul ediyorsan iki gün sonra yapabilirsiniz. Yarın burada olmayacağım. Ve bunu görmek istiyorum.

Zeus gülümseyerek Apollon'a döndü. Demek ki oğlunu tanımıyordu. Ah bu muhteşem olacaktı. Arkamı dönüp odama çıktım. Dadım odada oturuyordu. Kırışık olan anlı daha çok kırıştı.

-Artemis. Ne oldu?

-Böyle bir şey olabilir mi? Kaç asırlık saltanat ama hala cinsiyetçilik var. Ama ben bozacağım bunu. Ezelden beridir babadan oğula geçen bu düzeni bozacağım.

-Ah deli kız. Yapma böyle. Nasıl bozacaksın hem, gücün yeter mi hiç?

-Onlar gibi konuşma Anna. Göreceksin. Hem varisin ben olmam gerektiğini biliyorsun.

-Biliyorum ama kime neyi anlatacaksın.

-İki gün sonra Anna. İki gün sonra herkes görecek kimin varis olduğunu.

Kitaplarımı alıp derse gittim. Apollon sınıftaydı. Ardından da o geldi, Orion. Sınıfımız on kişiydi ve bence o başkaydı. Uzun boyu, kalıplı fiziği ve kemikli yüzüyle çok güzeldi. Bana gülümseyerek arkama oturdu. Daha sonra Iphıgenia yanıma oturdu. Mensis tarihi öðreticisi geldi ve anlatmaya başladı. Zaten hepsini ezbere biliyordum. Aklımda iki gün sonrasından başka bir şey yoktu. Belki de akşam antremana gitmeliydim. İgnis müsait miydi acaba. Bir karşılaşmayı kaldırabilirdim. Dersten sonra ona haber vermeliydim. Ders çabucak bitti ve bir hizmetliyle haber saldım. Tüm dersler bittikten sonra akşam yemeğine gelmeyeceğimi bildirdim. İgnis mahzenlerin olduğu katta bekliyordu. Eskiden şarap için kullanılan bu yeri güzel bir antreman alanına çevirmiştim. Uzun ve sıkı bir karşılaşmadan sonra odama gittim. Anna beni bekliyordu. Duşa girdim ve çıktığımda bana yiyecek bir şeyler getirmişti. Oturup bir şeyler atıştırdım ve şarabımı alıp balkona çıktım. Anna sırtıma bir şal bırakarak yanıma oturdu. Kendimi bildim bileli benimleydi. Varlığı beni rahatlatıyordu.

-Ah neredeyse unutuyordum. Sana bir mektup geldi.

Kalkıp içeriden zarfı getirdi ve bana verdi. Üstünde bir şey yazmıyordu. Açıp içindeki kağıdı çıkardım.

"Yarın ki balo da bana eşlik edeceğinizi umuyorum. Günbatımında sizi almaya geleceğim. ORİON."

-Anna yarın balo mu var?

-Ah bana unuttuğunuzu söylemeyin.

-Unuttuğum mu? Bunun olacağını bilmiyordum ki.

Anna'nın kaşları çatılırken izledim.

-Lütfen beni bağışlayın. Kardeşiniz davetiyeyi size vereceğini söyledi. Ona inanmamalıydım. Niye söylemedim ki size. Affedin beni.

Yerimden kalkıp odadan çıktım. Koridorun sonuna gidip sola döndüm. Kapıyı çalmadan içeriye daldım. Apollon içkisini yudumlarken konuştu.

-Kim bu hatsiz. Kendisini yüz değnek için hazırlasın. Ve şükretsin ki canını bağışlıyorum.

-Seni aptal. Nasıl bana geln şeylere el koyarsın. Kimsin sen söylesene. Postacı mı?

-Ah sevgili Artemis. Kimden öğrendin? Bu sana süpriz olacaktı.

Arsızca sırıttı. Ben de gülümsedim.

-Ah benim küçükk kardeşim. Varis ve akabinde İmparatoriçe ben olduğumda tabi ki eşyalarımı benim için taşıyabilirsin ama henüz erken. Tadını çıkar bu günlerin.

Yanı başında ayakta bekleyen dadısının sırıttığını gördüm. Bunu görmek istediği belli oluyordu.

-Neye gülüyorsun sen.

Bana söyleyecek bir şey bulamayınca ona çatıyordu.

-Bana zaman borçlusun. Dadını istiyorum bu günlük.

-Ne? Olmaz.

-Peki bende hemen yaptıklarını bildiriyorum o zaman. Herkes yeni hizmetkarımı duymak isteyecek.

Arkamı dönüp kapı kolunu tuttum. Dışarıya çıktığımda arkamdan Daisy geliyordu. Beraber benim odama gittik. Gece boyu bana elbise dikmek için uğraştık durduk. Daisy'e gidip dinlenmesini söyledim ama burada olmaktan mutlu gibiydi. Gece üçü bulduğunda genel hatlar bitmişti. Bizde paydos edip yataklarımıza döndük. Sabah sekizde kalkıp kahvaltıya indim. Apollon oturuyordu. Benden hemen sonra Zeus geldi ve yemeğe oturduk. Sessizce yemeğimizi yedik.

ARTEMİSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin