5. Bölüm~Evet.

126K 3.8K 225
                                    

"Çekildiğimiz fotoğraflar o an aklımızdan

geçenleri de gösterebilseydi keşke."

5. Bölüm.

Geçmek bilmeyen karanlığa gün ışığı doğarken düşüncelerimde beynimin içinde koşuşturmaktan yorulmuştu. Enes Hoca'yı, bana olan tavrını, gece bana söylediği son sözleri uzun uzadıya düşünürken gözüme bir gram uyku girmemişti. Sırf ona hayran olduğum için evliliği kabul ettiğimi düşünüyordu. İşte bu da ona olan sevgimin üzerine taşlar yağdırıyordu. Çoktan taşımayı bıraktığımı sandığım sevgimin iniltileri kalbimden duyuluyordu.

Yataktan doğrulduğum sırada kapı açılmıştı. İçeriye giren annemdi. Elinde bir tepsi tutuyordu. Yanıma doğru yaklaşıp elinde tuttuğu tepsiyi sehpanın üzerine bıraktı. İster istemez tepsiye bakınca bana kahvaltılık getirdiğini anladım. Annem yanıma gelip oturdu. Elini yanağıma koyduğu sırada garip bir şekilde kızgınlık hissettim. Uykuya dalmış öfkemi Enes Hoca uyandırmış olmalıydı. Bir hışımla annemin elini ittirdim. Annem ilk önce şaşırsa da bozuntuya vermeden elini yeniden yanağıma koydu. Bu sırada "Kızım..." demişti hüzünle. Bu sesle kırılmakta olan öfkem yerini üzüntüye bırakmıştı. "Özür dilerim kızım. Böyle bir şey olmasını istemezdim." Gözlerim sonunda içimde var olan korkuyu kusmaya başlamıştı. Gözyaşı taneleri aşağıya ağır ağır inerken, içimde yaşadığım korkumu ve üzüntümü de sırtlanmış gibiydiler. Fakat o duygular onların taşıyabileceği kadar hafif değildi.

"Hele ki öğretmenin olduğunu duyunca yıkıldım kızım. Böyle bir şeye seni sürüklediğimiz için affet bizi olur mu? Hem babanın dediği gibi senin iyiliğin..."

Sözünü kestim. "Biliyorum benim iyiliğim için. Ailemizin iyiliği için. Babamın yüzlerce çalışanı için. Yine de durduramıyorum işte gözyaşlarımı." Her cümlemin sonunda duraksayarak konuşmuştum. Boğazıma yerleşmiş bir yumru vardı ki geçmek bilmiyordu. Daha on sekiz yaşındaki bir kalbe bunca şey fazla geliyordu. Annem yeniden konuştu. "Özür dilerim kızım. Gerçekten özür dilerim."

Elini yanağımdan çekmeden önce gözyaşlarımı sildi. Ardından ayağa kalktı. "Kahvaltını yap. Bir iki saat sonra nikâh dairesine gidilecek," dedi. Annemin yüzüne bakmadan kafamı salladım. Annem odadan çıkınca gözyaşlarım yeniden akmaya başladı. Bağırmak istiyordum. Bir günahkârın eline günahını seve seve veriyorlardı. Oysaki günahkâr, o günahına daha yeni tövbe etmişti. Bu tıpkı içkiye tövbe etmiş bir adama dünyanın en baştan çıkarıcı içkisini vermek gibiydi.

Annemin getirdiği tepsideki kahvaltılıklardan hiçbirini midem almasa bile kendimi üç beş zeytin ve bir dilim kızartılmış ekmek yemeye zorladım. Çayıma hiç dokunmadan bir bardak su içtim. Ardından dün çıkarttığım kıyafetleri üzerime geçirdim. Aynadan kendime baktım. Gözlerimin altı hafifçe kararmıştı. Saçlarım ise kabarmıştı. Bileğimde taşıdığım toka yardımıyla saçlarımı toplayıp odadan dışarıya çıktım. Merdivenlerden inerken hiçbir şey düşünmemeye çalıştım. Ta ki aşağıya indiğimde annemle Enes Hoca'nın annesini görene kadar... Düşünmemek için zorladığım tüm düşünceler beynime yeniden doluşmuştu.

Enes Hoca'nın annesi elinde tuttuğu elbiseyi bana uzattı. Birkaç saniye bekledikten sonra elinden aldım. "Nikâhta bunu giyersen sevinirim kızım." Kafamı onaylar bir biçimde salladım. "Saçını ve makyajını yapması için arkadaşımın kızını buraya çağırdım. Kendisi kuaför. Birazdan gelir. Sen giy elbiseyi," dedi. Yeniden hiçbir şey söylemedim. Yalnızca kafamı salladım. Artık konuşulması gereken kelimeler de tükenmişti benim için. Uyuduğum odaya gidip üzerimi değiştirdim. Aşağıya indiğimde ise Enes Hoca'nın annesinin bahsettiği kişinin çoktan geldiğini gördüm. Esmer ve zayıftı. Beni bir sandalyeye oturttu ve saçlarımı sade bir şey yapacağını söyledi.

BELAGATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin