Öncelikle bu hikaye tamamen sıkıntıdan yazmaya başladığım bir hikaye ve benim hayal ürünüm. Öyle boş kafama göre takıldım işte UGÜDYPFJŞLST
tm şimdi geçin hikayeye
~
Elimde tuttuğum kalemi öyle bir sıkıyordum ki artık kırılmak üzereydi kalem.
Derin bir soluk alıp verdim. Evet, şimdi hazırım. Hoca yaklaşık bir dakikadır benden bir cevap bekliyordu. Ne cevabı mı dediğinizi duyar gibiyim. Şöyle ki, tahtaya yazmaya uğraştığı o uzun sorunun ilk satırını bile anlamamışım ve kadın benden cevap bekliyordu.
Sal beni bir ya her ders ben kalkıyorum. Sanki bilmiyor anlamadığımı.
Şimdi de bakışıyorduk işte. Neyse ki Emre parmak kaldırarak beni bu durumdan kurtardı.
"Hocam ben çözebilir miyim, iki saattir uğraşıyorum valla."
Bazı insanlar uğraşınca bile çözemiyordu ne yazık ki.
Mesela ben.
Rahat bir nefes alıp yerime oturmuştum ki arkadan Özge sırtımı kaleminin ucuyla dürtünce ağzımdan acı bir inleme kaçmıştı. E tabi hoca da buraya kızgın bakışlarından birini yollayıp Emre'ye geri dönmüştü.
Sinirle arkamı döndüm. "Napıyorsun kızım sırtım çıktı?" Sesim öyle değişik çıkmıştı ki bir kuşun can çekiştiğini bile düşünebilirdiniz. O sırada da Derya bana "o nasıl bir ses?" der gibi bakmaya başlamıştı. Bana hayretle bakıyordu ben de sırıtıyordum. Neyse ki hoca yine buraya bakmamıştı.
Özge domuz gibi anırırken aynı zamanda bir şeyler söylüyordu. E tabi ben de anlamak için ayrı bir çaba sarf ediyordum.
"Emre'nin bakışları görmen lazımdı yemin ederim Aysu. Resmen senin için parmak kaldırdı." dedikten sonra Emre'ye doğru kaçamak bir bakış atıp "Ya, çok şeker." dedi fısıldayarak. O sırada bana doğru iyice yaklaşmıştı. Hoca bize bakıyor mu diye kontrol ettikten sonra Özge'ye yaklaştım.
"Aşkım benim için yapmışsa ne yazar, Emre'yi sevmiyorum." dedim sesimin çok kısık çıkmasına dikkat ederek. Bir de milletin dedikodusunu mu çekeyim sonra.
Özge yüzüme bön bön bakmaya başladı. O sırada Hoca tahtayı silmiş ve yeni bir soru yazıyordu. Al işte, yine beni kaldırırdı bu kadın. Bıkkınlıkla ofladım.
"Bari yüz ver salak." demişti, hem hocaya hem bana bakarken. O sırada Özge'nin yanındaki İrem lafa daldı.
"Allah aşkına susun şu soruyu anlayamıyorum."
İrem'in kızgın bakışlarına karşılık, Özge de ben de önümüze döndük. "Ha gayret kızım" çözersin sen diye kendimi gazlıyordum ama olmuyordu valla.
Ay belki de bende bir sorun vardır.
Kafamı kaldırıp Hoca ne yazmış diye baktım. Yine allahın hikmeti en uzun sorularından birisini yazmıştı. Hayır yani, hiç mi kısa sorun yok?
Saatler sonra okul bitmiş ben ise eve gidiyordum. Tabi yolda Atakan ile karşılaşmak beklediğim en son şeydi. Hatta beklemiyordum bile.
Atakan, benim çocukluk aşkım gibi bir şeydi. Ona karşı bir duygu besliyordum ama hiçbir zaman bu duyguyu anlayamadım. Ondan çekinirdim, konuşmaktan utanırdım, ne zaman onu görsem elim ayağıma dolanırdı.
Az sonra da muhtemelen her şeyi batırırdım.
Tabi onun bu Yunan Tanrısına benzer yüzü beni benden alıyordu. Ela gözleri ve hafif kahverengi saçları o kadar uyumluydu ki. Bir kere bakan gözünü ondan alamıyordu. Ben de alamıyordum zaten gözlerimi.
