6.bölüm

11.7K 344 260
                                    


Türkiye için iftar, sütaş için iftihar, benim için intihar vakti.

~~~~~~~~~~~


Bir dere düşünün. Uzunca akan bir dere. Ve derinin yanında bir ağaç. Sonbahar geliyor, ağacın yaprakları sararıyor ve yapraklar dereye düşmeye başlıyor, dereye düşen yaprakları alandere yaprağı alıyor götürüyor, götürüyor ve götürüyor. Nereye giderse yaprak da oraya gidiyor işte biz dereye düşmüş olan bir yapraktık ! Hayat bizi alıyor götürüyor götürüyor ve götürüyordu . Hayatımızı biz yönetmiyorduk , hayatımıza biz yön vermiyorduk, hayat karşımıza ne çıkarırsa onunla uğraşıyor ona devam ediyorduk.

Sonra da çıkıp böyle olmasını sen istedin, şöyle yapsaydın böyle olmazdı diyoruz. Biz kendimize hazırlanmış olan yolda ilerliyorduk. Benim içinde bu yol hazırlanmıştı.. Her ne kadar bok yolu olsa da. Ve ben hayatın akışında kaybolmuş gidiyordum. Herkes derenin yüzeyinde ilerlerken ben ilerledikçe batıyordum. Neden peki? Hayatımız da hep kullanıyorduk bu kelimeyi. Neden? Neden? Neden? Herşeyin fazlasının zarar olduğu gibi fazla düşünmekte zararlıydı.

Şuan pencerenin önünde oturmuş kara kara düşünmekte pek yararlı değildi. Pişman olmaktan nefret ediyordum. Keşke en başında Ulaş'ın teklifini kabul etseydim.

Şimdi boşanmak istesem...aynen aynen boşanırsın. Senin gerçekleri yüzüme vurmaktan başka işin yok mu? Biraz teselli versen akıl versen diyorum???

Sessli bir şekilde ofladım. Düşün Belçim düşün! Kaçsam? Hayır Kemal amcaya bunu yapamazdım. Onlar sana yapacağını yaptı ama? Kuma alırken kızım gibi gördüğünü söylediği kızına kıydı! Sen niye yapamıyorsun? Delirmek üzereydim! Gerçekler bu kadar acıtmamalıydı.

Farkettim de insanoğlu kendini kandırmayı seviyordu. Hayatın gerçeklerini ya görmezden geliyor, ya da kendi işimize geldiği gibi değiştiriyorduk. Kapının tıklatılmasıyla düşünce okyanusundan çıkıp ayağa kalktım.

"gel" kapı ardına açılıp kadar açılıp içeri Arat girdi.

"senden kurtulma şansım var mı?" kaşlarını çatarak koltuğa oturdu.

"ne?"

"senden diyorum, kurtulma şansım var mı?"

"şunu hayatın boyunca unutma Belçim. Sen bana, buraya mahkumsun. Boşanma kelimesini aklından bile geçirme! Senin bu evden ancak cesedin çıkar!" ayağa kalkıp tam kapıdan çıkacakken ;

"çıksın o zaman!" eli kapı kulpunda kalırken bir süre öylece durdu. Sonra ağıre çekimde arkasını döndü. Bana ateş saçan gözlerle bakarken ondan asla beklemediğim bir şey yaptı. Hızlı adımlarla yanıma gelip boğazıma yapıştı.

"aklından ne saçmalık geçiyor bilmiyorum! Ama buradan kaçmaya, gitmeye çalışırsan seni kendi ellerimle öldürürüm Belçim! Bunu unutma!" beni yere fırlatıp odadan çıkarken yerde deli gibi öksürüyordum. Piç herif! Öldürecekti az kalsın!

Ne zaman aktığını bilmediğim göz yaşlarımı silip ayağa kalktım. Odadan çıkıp merdivenlere yöneldim. Hevin'in odasının önünden geçerken konuşma sesleri duydum. Tam gidecekken ismimin geçmesiyle yerimde durup kapıya yaklaştım.

"Belçim buraya neden geldi sanıyorsun kızım? Çocuğu doğurup gidecek. Sonra da sen ve Arat çocuğa bakacaksınız. Üzülme o yüzden." Rojda annenin bunları söylediğine inanmıyordum. Resmen şok olmuştum. Ne biçim insanlardı bunlar!

Geri geri giderken tam o sırada Rojda anne çıktı. Yüzünde önce korku oluşsada hemen toparlayıp gülümsemeye başladı.
Ben bu kadına İstanbul'da evimi açmıştım! Yardım etmiştim. İnsanlar gerçekten de nankör varlıklardı.

Aral💫Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin