Hava kapalı, yağmur az önce dinmiş. Tüm mezarlığın beyazlığında direk kendini belli eden siyah mezar taşının önünde üç gölge avcısı, bir büyücü ve bir vampir duruyor. Hepsi biraz önce dinen yağmurdan dolayı sırılsıklam, ama bunu umursamıyorlar.
Isabelle ağlamaktan perişan olmuş halde, abisinin mezarının birkaç adım gerisinde. Üstünde normalin aksine gösterişsiz, upuzun siyah bir elbise var. Güçlü durabilmek adına yaptığı simsiyah makyaj yağmurdan çok kesintisiz döktüğü gözyaşları yüzünden akmış. Simon yanında onu tutuyor olmasa bir saniye bile dayanamayacağını biliyor, ama kendini bırakmak için Enstitü'ye dönmeyi bekliyor. Çünkü şimdi abisinin ondan istediği gibi güçlü durmalı, her ne kadar asla abisi kadar olamayacak olsa da.
Simon bir kolunu Izzy'ye, diğerini Clary'ye uzatmış, kızlara destek olurken bir yandan da kendi gözyaşlarını engellemeye çalışıyor. Başta nefret ettiği, asla yakınlaşamamalarına rağmen her zaman saygı duyduğu gölge avcısının mezarının başında bu şekilde durmak herkes için olduğu gibi onun için de çok zor, ama grubu toplaması gerekenin kendisi olduğunun bilincinde. Buna rağmen, kendini sıkarken Alec'le yakın olduğu bir dünyanın nasıl olacağını düşünmekten kendini alamıyor.
Clary'nin de Izzy'den farklı bir yanı yok. O da uzun siyah elbisesi, dağınık kızıl saçları ve akmış makyajıyla Simon'ın desteği sayesinde ayakta durabiliyor. İlk tanıştığında nefret ettiği, soğuk, sert, gizemli gölge avcısının ölümünün bu şekilde olduğuna inanmak çok zor. Jace kaçırıldıktan sonra beklenmedik bir şekilde yakınlaşmalarının ardından genç adamın bir şekilde Clary'nin abisi konumuna gelmesi, kızın sanki öz abisini kaybetmiş gibi boşluğa düşmesine neden oluyor. Ona yazdığı nottaki özrü hatırlayınca gözyaşları şiddetleniyor, asla onu annesini öldürdüğü için suçlamamıştı ki.
Onların önünde, mezar taşının tam önünde Jace ve Magnus duruyor. Jace şu iki günde tam anlamıyla çökmüş, ölü gibi dolaşıyor. Ruhu çekilmiş gibi, ve haklı da, Alec sadece kendini öldürmemişti.
Anlamıyor. Kardeşinin bu kadar acı çektiğini nasıl fark etmediğini anlamıyor. Kendi hayatıyla o kadar meşguldü ki onu tamamen unuttu. Kollarındaki acıyı sorduğunda Alec'in yalan söylediğini fark etmesine rağmen sorgulamadı. O kendini dünyadan soyutlarken geçici olduğunu düşünüp önemsemedi. Alec onunla konuşmak istediğinde geçiştirdi. Kardeşi içten içe ölürken bunu fark edebilecek tek kişi kendisiydi ve o umursamadı. Sürekli hissettiği sıkıntıyı, üzüntüyü, boşluğu umursamadı ve şimdi kardeşi yok. Alec ondan kötü bir parabatai olduğu için özür dilemişti, ama asıl kötü olan kendisiydi.
Alec yanılıyordu. Jace bu acıyı kaldırabilecek kadar güçlü değildi. Onun kadar cesur değildi. Hissettiği boşluk hissi hiç geçmemişti, ama artık Alec'in değil, kendi hisleriydi. Bir yarısı öylece kesilip atılmıştı sanki ve Jace'in bununla nasıl baş edeceği konusunda hiçbir fikri yoktu.
Soğuktan mıdır bilinmez, kontrolsüzce titreyen ellerini saçlarına daldırırken titrek bir şekilde iç çekti. Gözyaşları son hızlarıyla akmaya devam ederken delirecekmiş gibi hissediyordu. Odasında, ahşap kutudaki jileti alıp kardeşinin yanına gitmek için her şeyi yapardı. Kardeşinin olmadığı bir dünyada yaşamak istemiyordu. Kardeşinin, onun umursamazlığı yüzünden kendini öldürdüğü bir dünyada yaşamak istemiyordu. Ve Alec'in ona kızacağını bilmese bir saniye daha beklemezdi yanına gitmek için. Ama o devam etmelerini istiyordu ve Jace onu bir kez daha yüzüstü bırakamazdı.
Omzuna dokunan elle arkasını döndü, Clary en az onun kadar perişan olmuş halde ona bakıyordu. Kız yavaşça başıyla Magnus'u işaret etti, gözlerini transa girmiş gibi ifadesizce mezar taşına dikmişti. Sarışın adam mesajı aldığını gösterircesine başını salladı. Siyah taşa döndü, gördüğü yazıyla düşündü, o isim en çok buraya yakışmıyordu. Bir elini uzattı, taşı kendisinden beklenmeyecek bir naziklikle okşarken özür dilerim, diye düşündü, yanında olamadığım için özür dilerim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lovers death // malec
Kısa HikayeAlec kendine ve dünyaya olan sevgisini, Magnus ise kendinden çok sevdiği sevgilisini kaybetti. tw // suicide, self-harm