BÖLÜM 2/BEKLENMEYEN MİSAFİR

304 216 33
                                    


Babam uyanmıştı. Ben kalktığım koltuğa geri otururken etraf birden sessizleşti. Kapının açılma sesini duymuştum ama geri kapanmamıştı. Neler olduğuna anlam veremeden kitabımı okumaya çalışıyordum. İçinde olduğum odanın kapısı açıldı. Önce tekerleri geldiği yolun pisliğini evimize kadar getirmiş olan valizle göz göze geldim. Daha sonra gözlerim yıllardır görmediği bir insanın yüzünde takılı kaldı. O an sanki geçmişte yaşadığım tüm üzüntülerim, tüm kırgınlıklarım gözümün önüne geliyordu.  Özellikle de annemin yıllar önce "gitme" diye çığlıklar attığı sesi kulaklarımda çınlıyor, ayaklarım ileri gitmek yerine geri geri gidiyordu. İçimden çok şey geçiyordu. Belkide yaşadığım tüm sıkıntıların, annemi, ailemi kaybetmemin sebebi karşımda duruyordu.

Hiçbir kötülük sebepsiz değildir ama sebeplerle yüzleşmek tonlarca ağırlığın altında kalmaktan daha acı vericidir. Hele benim gibi korkak insanlar için bu dahada içinden çıkılmaz bir hâl alır. Benim gibiler yüzleşmek nedir bilmez. En iyi bildiği şey kaçmaktır. Yaşadığı her şeyden, herkesten köşe bucak kaçmak.

"Adel, Sartuğ, Göktuğ hadi çocuklar kalkın. Kahvaltı hazır sizi bekliyoruz."

Annem her haftasonu muhakkak erkenden uyanır, kahvaltıyı hazırlar son iş olarak soluğu yanımızda alırdı. Abim, Sartuğ'a göre daha çabuk uyanır kahvaltı sofrasında yerini alır babamla birlikte gazete okumaya koyulurdu. Biz Sartuğ'la beraber annemi defalarca kez odaya getirmeden uyanmazdık. O sabah yine annem uyanmadığımız için sinirli gibi görünmeye çalışan yüz ifadesiyle odaya girmiş benden önce Sartuğ'un yanaklarını öpmüş uyandırmıştı. Her ailede muhakkak olur ya, bir çocuk diğerlerine göre daha çok sevilir, daha çok önemsenir. Bizim ailede o rolü Sartuğ üstlenmişti. Annem her ne kadar kabullenemese bile ne olursa olsun onun üstüne titrer sanki kardeş değilmişiz gibi davranırdı. Bunu isteyerek yapmadığını bilirdik. Zaten abim umursamazdı bile. Sanırım bende bazen fazla abartır annemin kalbini bile kırardım.

Yine annemin ilk Sartuğ'u öpüp uyandırması bu düşüncelerimi alevlendirmişti. Yatağımdan kalkıp lavaboya doğru yürüdüm. Sartuğ yüzünü yıkıyordu. Arkasına geçip uykulu gözlerle onu izliyordum. Onu beklediğimi fark edince kenara çekilip yanağıma bir öpücük kondurdu.

"Bugün büyük gün Adel, üniversite yerleştirme sonuçları açıklanacak heyecandan sabaha kadar uyuyamadım."

"Haftalardır sır gibi sakladığın sıralaman bugün gün güzüne çıkacak Sartuğ nerde okuyacağını ikimizde biliyoruz. Babama rağmen şehir dışı yazmadığın için boşuna uykusuz kalmışsın."

"Göreceğiz bakalım ufaklık. Daha çok bekletmeden kahvaltıya gidelim ondan sonra bakarız sonuçlara."

Bizi bekleyen kahvaltı sofrasına oturduk. Babam yine gazetede okuduğu haberleri bize özet geçiyor, annem dışında onu kimse dinlemiyordu. Haftalar önce Sartuğ'un üniversite sınavı vardı. Yerleştirme sonuçları bugün açıklanacaktı. Babam her yönüyle insanı kendine hayran bırakan biri olsada asla değiştiremediğimiz kuralları vardı. Bunlardan en önemlisi ne Sartuğ'un ne bizim şehir dışında okumamıza hep karşı çıkmasıydı. Abimle bu yüzden çok kez kavga etmiş, araları açılmıştı. Ama tüm kavgalarda babam dediğini onaylatıp kendini haklı çıkarırdı. Abimde bu yüzden tercihlerinde şehir dışına yer vermemişti. Sartuğ abime nazaran hep kendi doğrularıyla yaşamak isteyen " benim dediğim zaten en doğrusu" mantığıyla yürüyen bir çocuktu. Herkesin fikirlerine saygı duyar, dinler, yorum yapar ama bununla kalır. Hiçbirini değerlendirmeden unutur giderdi. Babamla bu yüzden araları hep limonu olmuştur. Bir türlü ortak noktada buluşamamış hep mesafeli yaşamışlardır.

Masada babamın gazete duyuruları bitince uzun bir sessizlik oluştu. Aradan üç dört dakika geçtikten sonra bu sessizliği annem bozdu.

"Benim oğlum bugün üniversiteli mi oluyor şimdi? "

Sartuğ umursamamaz bir tavırla önündeki portakal suyundan bir yudum alıp;

"Tamam, anne altı üstü nereye yerleştiğimi öğreneceğim büyütme."

"Nereye yerleştiğin belli, annenin heyecanı nereye yerleştiğini öğreneceğinden değil küçük oğlunu üniversiteli göreceğinden."

Sartuğ'un sinirlendiğini bakışlarından anlayabiliyordum. Ara ara babama cevap vermek için kendini hazırlıyor ama saniyeler içinde söyleyeceklerini yutup kahvaltı yapmaya devam ediyordu.

Herkes onun için bu kadar heyecanlıyken o neden sakin sakin bize bakıyordu anlam veremiyordum. Sartuğ sürekli soru işaretleriyle dolu bir çocuk oldu. Bu yüzden şimdide o soru işaretlerinin cevabını bulmamız için bizi bekliyor gibiydi. Abim dakikalardır ses etmeden bizi dinledikten sonra kendini tutamayıp;

"Sartuğ nereye yerleştiğini sabahın ilk ışıklarında uyanıp öğrendi. Şuan yaptığı sadece birazdan duyacaklarınız için ön hazırlık."

Biz neler olduğunu anlamadan abime bakarken Sartuğ söylemesi gerekenleri bir bir ortaya döktü.

Babamın tüm olmazlarına rağmen sıralamada en başa İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi yazmış ve oraya yerleşmişti. Konya'ya çok uzak olmasa bile babam duyduğu anda sinirden köpürüp Sartuğ'a dakikalarca bağırdı. Bu sırada Sartuğ olacakları önceden kestirdiği için dün gece herkesten gizli hazırladığı valizle birden kapıda belirdi. Sartuğ'u o halde elinde valizle gören annem ne yapacağını bilmeden "gitme" diye yakınmakla kaldı. Sartuğ babamın onca bağırmasına, annemin gitme diye yakarmasına, benim yaşlı gözlerle gitmemesi için çırpınmama rağmen hiçbirimize tek kelime daha etmeden sessizce çıkıp gitti..

AŞKI ÖĞRENMEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin