BÖLÜM 3/SARTUĞ

203 101 47
                                    


O gün tüm olanlara rağmen ailesine arkasını dönüp giden kardeşimi bir daha hiç görmedim. Arkasından kapattığı kapıyı o günden sonra bir daha hiç açmadı. Saatlerce, günlerce hatta aylar, yıllarca o kapının açılmasını bekledik ama geri dönmedi. Bu süreçte ya da bu terk edilişte en büyük hasarı annem almıştı. Sartuğ'a ne kadar düşkün olduğunu herkes bilirdi. Belki onun yerine çekip giden abim veya ben olsaydık bu kadar canı yanmazdı ama giden Sartuğ olunca aylarca kendine gelemedi. Bir annenin evladını kaybetmesi,kaybettiğini sanması öyle kolay bir şey olmuyor. Hani hep derler ya "anne olunca anlarsın" diye. Sanırım haklılar. Böyle acılarla baş başa kalınca insan bu sözün kıymetini iyi anlıyor. Ben henüz anne olmadan,annemin yaşadığı acılarla bile anlamıştım o sözün kıymetini.

Çok uğraştık. Annemi iyileştirmek için,Sartuğ'u döndürmek için,babamın sinirini yatıştırmak için yıllarımızı harcadık. Üstelik bunlarla uğraşırken sadece 14 yaşında bir çocuktum. Yaşıtlarım ilk aşklarıyla tanışırken ben hep ailem için çaba gösterdim. Çoğu zaman kendimi düşünmeye vaktim bile kalmazdı. Pes etmiyorduk ama aylarca çabalamamızın sonucu bedenimizde kalan yorgunluğumuzdan başka bir şey olmuyordu. Abimle birlikte ne Sartuğ'u döndürebiliyorduk ne annemi iyileştirebiliyorduk. Hepimiz sürekli dert güncellemesinden hayıflanırız ya. Tam o boğucu süreci yaşıyordum. Yaşadıklarımı atlattım,geçti dediğim anda bir yenisi ekleniyordu. Yaşıtlarım gibi o çocuk bana bakmıyor,ben neden aşık olamıyorum gibi basit dertlerimde yoktu üstelik. Kardeşinin bir anda şehri terketmesi sonucu annesi kanser olmuş,ailesine destek olmak zorunda olan bir çocuktum. Yaşım gereği çocuktum evet ama yaşadıklarım beni çoğu insanın yıllarca erişemediği olgunluğa getirmişti. Annemin kanser olduğunu Sartuğ'un gidişinden 1 yıl sonra öğrendik. Her ne kadar kabullenmesi zor olsa bile annem Sartuğ yüzünden bu haldeydi. İnsan öz kardeşinden nefret edecek kadar kötü şeyler yaşadığında hayatın ne kadar anlamsız olduğunu anlıyor. İnsanların düşünmekten bile kaçındığı şeylerin içinde boğuluyordum. Boğulduğum denizin kıyısını arıyordum ama her geçen gün bulmak istediğim yerden biraz daha uzaklaşıyordum. Annemin tedavileri başlamıştı. Her ne kadar ben oğlum olmadan iyileşmek istemiyorum dese bile biz sürekli ona hayatın Sartuğ'dan ibaret olmadığını, yaşamak için daha birçok sebep bulabileceğini anlatıyorduk. Bu bazen canımızı yakıyordu, kalbimizi kırıyordu ama ne olursa olsun annemin tedavi sürecinin iyi ilerlemesi için buna mecburduk. Doğduğumdan beri bu mecburiyetlerden hoşlanmam. Saçma gelir hep. İnsan istemediği şeyleri bir şekilde yapınca buna neden mecburiyet derler ki. Belki böyle bir kavram olmasaydı kimse kendini istemediği şeylere mecbur hissetmeyecek,hayatı istediği gibi yaşayacaktı. Ama tok kurallarla çevrelenmiş, kalıplaşmış hayatlarımızda böyle yaşamaya mahkumuz bir nevi. Bende bu yüzden annemin tavırlarına katlanıyor, alttan alıyordum. Zor günler geçiriyordu, okulunu ve öğrencilerini çok özlemişti. Normal de çok kırılgan biri olmamasına rağmen tedavi sürecinde en ufak bir şeye kırılıp küsebiliyordu. Bizde daha fazla üzülmemesi için her ayrıntıya dikkat ediyorduk. Gerçi Sartuğ bizim yıllardır dikkat ettiğimiz ayrıntıların üstüne çığ gibi düşüyor annemi yokluğu ile allak bullak ediyordu ama yinede biz onun yerini doldurmak için elimizden geleni yapıyorduk. Uzunca süren tedavi süreci ne yaparsak yapalım iyiye gitmiyordu. Yeri geliyor elimizden gelenin en iyisini yapıyorduk, yeri geliyor elimizden vazgeçiyorduk ama olmayınca olmuyor ya, olmadı.

Olduramadık, 3 yıllık zorlu yolun sonu umutsuz,acı dolu,hüzün dolu günlere çıktı. Biz kanseri yenmeye çalışırken o yavaş yavaş annemi bitirdi. Tedavi süreci yıllar sürmesine rağmen ölümü hiç bir zaman kabullenemedik. Oda bizim kabullenemeyişimizi umursamadan bize göre aniden, doktorlara göre tam vaktinde annemi bizden aldı götürdü. 

AŞKI ÖĞRENMEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin