3. BÖLÜM

532 38 7
                                    

"Bence Karaca'yı Azer'e götürek."

Sesi duyması ile ürkmesi bir olmuştu.

"Euzu billahi mineşşeytanirracim."

Elindeki turşu kavanozu ile kilerin camından onlara sarkan Salih amcasını gördüğünde 'Elindeki ne?' diye bakış attı Karaca.

"Ha bu. Şey ya Saadet izin vermiyor yiyeyim. Bende kilerin camından girip bir kavanoz aldım. Canım çekmişti de."

"Salih amca hamilemisin de canın çekiyor?" diye gülerek cevap verdi Karaca.

"Karaca saygısızlık etme." dedi babaannesi.

"E götürecek misiniz Karaca'yı?"

"Evet."

"Kilerin camından çıkacağım."

"Tamam gel yardım edeyim." diyerek cevap verdi amcası. Karaca da annesine dönüp ona sarıldı.

"Teşekkür ederim." dedi annesine.

"Sen iyi ol. O bana yeter... kızım." diye cevap vermesi ile gözünden yaş geldi. Annesi ile ayrılıp babaannesine sarıldı.

"Hakkını helal et babaanne."

"Helal olsun kızım. İstediğin zaman gel eve."

"Tamam." diyerek ayrıldı ve diğerlerini de aynı şekilde sarıldı.

"Hadi Karaca. Çabuk Karaca." dedi amcam. Elini uzattığında tutup destek aldı ve kilerden dışarı çıktı. Son bir kez onlara bakıp el salladı ve amcası ile beraber Azer ile buluştukları yere gittiler. Azer'in arabasını gördüğünde Karaca gülümsedi. Kapısını açıp dışarı çıktı. Salih amcasına öldürücü bakışlar atarken Karaca ona korkuyla bakıyordu.

"Senin ne işin var burada Vartolu?"

"Yeğenimi sana kendi ellerimle emanet ediyorum Azer Kurtuluş."

"Azer bir dur. Bak amcam kendi isteğiyle getirdi. Hem sana anlatacaklarım var."

"Ne?" diyerek ikisi birden sorduğunda,

"Amcam beni Celasun ile evlendirmeye kalktı. Salih amca sen o sıralar neredeydin bilmiyorum. Azer sana da bugün anlatacaktım. Lakin cesaret edemeyince sana kaçtım."

"Öhö öhö.(Öksürük sesi nasıl yazılır bilmiyorum.😂)" diyerek amcasına baktı.

"Kusura bakma amca."

"Sorun değil Karaca. Hadi git Azer'e." dedikten sonra amcama sarıldı.

"Sağol amca."

"Sende sağol Karakız." tam ayrılacakken arkada onun sesini duydu.

"Karaca!" diyerek bağırmıştı.

"Celasun?" diyerek ona döndü. Azer'e doğru silah tutuyordu.

"Celasun yapma!" diye bağırdı Salih amcası.

"Düşman Karaca o düşman! Sen düşmanın ile birlikte aşk mı yaşıyorsun? Senin kocan olacağım ben." dedikten sonra sinirde en üst seviyeye çıktı.

"Amca izninle küfür edeceğim."

"Hakkındır Karakız."

"Ulan p*ç! Ulan puşt! Senin kocalığını s*keyim. Lan sen ne çabuk Akkız'ımızı unuttun. Akşın lan Akşın! Senin karın! Benim kardeşim. Tabii sen ona kocalık yapmadı-"

"Karaca sus!".

"Ne yalan mı? Akşın'a bu zamana kadar kocalık yaptın mı?"

"Lan yeter!" demesiyle silah sesi duyması bir oldu. Ama nedense göğsünün altında bir acı vardı. Aşk acısı değil. Kardeş acısı da değil. Sevgisizlik acısı hiç değil. Bu acı Celasun için vurulduğu bir acı gibiydi. O acı vuran yere elini bastı. Elibe baktığında kırmızı bir leke, kırmızı bir boya sanki. Ama değil... Bu bir kandı. Azer'e baktı. Şaşkınlıkla ve hüzünle Karaca'ya bakıyordu. Salih amcasına baktı. Elindeki turşu kavanozunu yere düşürmüş. O da aynı şekilde Karaca'ya bakıyordu. Kavanoz paramparça olmuştu. Celasun'a baktı. Sanki pişmanlık duygusu vardı ama değil. Başka bir şeydi... İşte o an hissetti sevgiyi... Ne demişti Yılmaz Güney; 'Bize mutluluk resmi çektirmedi bu hayat. Ya elimizde kelepçe ya önümüzde silah... ' İşte tam olarak bunun gibiydi. İstemsizce yere düştü. Gözleri kararmaya başlamıştı ve üşüyordu istemsizce... Başında ağlayan sevdiği adam... Yanında elini tutan amcası... İstediği hayal buydu. Ama böyle değildi. Ve istemsizce kapanıyor gözleri... Bir daha hiç açılmayacak gibi... Gidiyordu dedesinin, Akkız'ının yanına ama bir yandan da istemiyordu. Çünkü sevdiği adam, ailesi buradaydı. Ve kapandı gözleri sonsuzluğa. Kimse açamadı. Gözlerini...

Bitti...

Tabiki de bitmedi. Asıl daha yeni başlayi... Görüşürüz...

SEVGİM BÜYÜDÜ BİRİCİK NEFRETİMDENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin