Yattığım yerden güneş direk gözüme vurduğu için uyanmak zorunda kaldım. Gözümü açar açmaz başımın ağrısı etkisini göstermişti. Dün çok içmiş olmalıydım.
Açıkçası hatırladığım şeyler çok azdı. Birinin beni çağırdığını hatırlıyordum. Ondan başka hiç bir şey hatırlamıyordum.
İçeriden gelen bir kaç ses duyduğumda irkildim. Kendi evimdeydim ama tek değildim. Büyük bir ihtimal burda olmamı sağlayan kişi de içeride olmalıydı. Kim olduğunu bilmiyor zihnimdeki her şey düşündükçe daha çok bulanıklaşıyordu.
Kalktığımda sanki başım 10 kilo olmuş bana yürümemde bilerek zorluk çektiriyordu. Başımın ağrısı yüzünden gözlerimi sıkı sıkı kapıyor, güç bela yürümeye çalışıyordum.
Odamdan çıktım ve arada duvardan da destek alarak yürümeye başladım. Bir andan da dün neler yaşandığını düşünüyor ama bir türlü bulamıyordum.
Mutfağa geldiğimde masanın eksiksiz bir şekilde hazır olduğunu fark etmem uzun sürmedi. Peynir, zeytin... Hepsi hazır eksik bir şey yoktu. Artık kim olduğunu daha çok merak ediyordum.
Salonun kapısından gizlice baktığımda televizyon açık ve sesi kısıktı. Yemeği yapan ve beni gittiğim yerden alan kişinin benim uyanmamı istememesi oldukça belli oluyordu.
En sonunda derin bir nefes alıp içeri girdim.
"(Wooyoung) Hongjoong?"
Beni gördüğüne şaşırmış olmalıydı. Hemen kalktı ve yanıma geldi.
"(Hongjoong) Wooyoung uyandırdım mı yoksa? İyi misin?"
"(Wooyoung) Ne oldu bana?"
"(Hongjoong) Gel mutfağa geçelim. Anlatacağım."
҉
"(Hongjoong) Şimdi bir kere bahanen çok saçmaydı. Bir insan neden sırf ışığı açık kaldı diye komşusuna mesaj atar? Hadi diyelim attı. Yeosang'ın dediği gibi en fazla ki olmaz da 1-2 TL fazla gelir yetiştiremezsen bir şekilde öderdik."
Her şey yavaş yavaş kafamda oturmaya başlamıştı. Haklıydı. O an oradan kaçmak için çok saçma bir bahane bulmuştum.
"(Hongjoong) Ayrıca yüzün bembeyaz olmuştu. Bir şeyler döndüğü kesindi. Bizimkiler nasıl inandı senin bahanene hâlâ şaşırıyorum."
"(Wooyoung) Nasıl kaçtın oradan?"
"(Hongjoong) San'ın ayağını yaladıktan sonra tabiki benimle çok dalga geçtiler. Bende onlara küsmüş gibi yapıp kaçtım."
Ağzına peynir atıp anlatmaya devam etti.
"(Hongjoong) Aşağıdaki tekel bayiye gitmeden önce seni eve gidiyor olduğunu düşündüm. Tekel bayiden içkiyi aldığını görünce bir şeylerin ters gittiğini anladım. Seni daha yakından takip ettim. Ama kafan o kadar dağınıktı ki beni fark edemedin bile."
"(Hongjoong) Sonra sahile indin. Oturdun. Ayakkabılarını çıkardın, bağırmaya başladın, içtin."
Korktuğum şeyi dememiş olmam için dua ettim. Hâlâ o ana dair hiç bir şey hatırlamıyordum. Diyeceği şeylerden korkuyordum. San'a karşı olan sevgimi kimse öğrensin istemiyordum. Kardeşlerimin bile.
"(Wooyoung) Ne dedim? Yani bağırırken."
Suratı asıldı. Beğenmeyeceğim bir şey söyleyeceği kesindi.
"(Hongjoong) Yani kısaca San'ı sevdiğini sıkça dile getirdin. Zaten ondan başka bir şey konuşmadın. Denize doğru yürürken de sanırım San'ı görüyor, ona doğru yürüyordun. O sırada geldim zaten sana bağırdım. Duydun ama tepki vermedin. Sonra bayıldın zaten."
Anlattıklarını ağzım açık dinliyor, ne tepki vereceğimi bilmiyordum. Hiç istemediğim bir şeyi yapmıştım. Elimde olmasa bile birine San'ı sevdiğimi dolaylı yoldan söylemiştim.
"(Wooyoung) Bu sır-"
"(Hongjoong) Merak etme aramızda. Hem sana saygı duyuyorum. Ben asla öyle şeylerle ayrımcılık yapmam. Hâlâ benim kardeşimsin. Bir şey değişmedi. Erkek birini sevmen suç değil."
Garip bir şekilde rahatlamıştım. Sanki birine söyleyince üzerimden bir yük kalkmıştı.
Hongjoong'a sonsuz bir güvenim vardı. Asla söylemeyeceğini, belli bile etmeyeceğini biliyordum. Ona güveniyordum.
Rahatladığım için sırıtmaya başlamıştım. Sırıtmaya başladığımı görünce o da sırıttı.
"(Hongjoong) Bir kaç sorum olacak. Mesela onu görünce ne hissediyorsun? Nasıl belli etmiyorsun? Ne zamandır seviyorsun? Merak ettim de. Tabi sorun yoksa söyle.
"(Wooyoung) Hayır hayır sorun yok. İlk önce onu gördüğümde ne bileyim biraz klişe olacak ama içimde kelebekler sanki güreşiyor."
Güldüğünü hissedebiliyordum. Ona bakmıyor gözümün önüne San'ı getirip öyle konuşuyordum.
"(Hongjoong) O sanki kelebekler uçuşuyor olacaktı ama sen bilirsin."
"(Wooyoung) Amaan her neyse. İşte onun kokusunu duyduğumda sanki sarhoş oluyorum her şeyi unutturuyor. Bana baktığında sırıtmamak için kendimi zor tutuyorum. Ateş basıyor. Öyle işte."
"(Wooyoung) Onu ne zamandır sevdiğimi bende bilmiyorum. Belkide ilk gördüğümden beri. Ama bunu hiç bilmiyorum ne dersem yalan olur. Öyle işte."
"(Hongjoong) Çok güzel seviyorsun."
Bu sözü komiğime gitmişti. Bir iltifat olarak mı algılamalıydım bilmiyordum.
"(Hongjoong) Neyse bu kadar San'ı konuştuğumuz yeter. Hadi git banyoya gir. Bizimkiler bizi çağırıyor. Vapur turu yapacakmışız."
"(Wooyoung) Ben gelmesem. Başım ağrıyor daha tam olarak iyi değilim."
"(Hongjoong) Unutmuş olabilirsin ama daha dün uykucu olmayı bırakacağını söyledin. Daha ilk günden böyle olursa dillerine düşersin demedi deme."
"(Wooyoung) Tamam o zaman. Ben banyoya girip geleyim. İstersen sende bekle beni birlikte çıkalım."
"(Hongjoong) Tamam çabuk ol."
_____________________________
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝚂𝚎𝚌𝚛𝚎𝚝 𝙻𝚘𝚟𝚎 // 𝚆𝚘𝚘𝚂𝚊𝚗 ⟨✓⟩
FanfictionSan'ı seven Wooyoung ve sürekli aklı karışan San'ın hikayesi. Bakalım Wooyoung nereye kadar San'ın gelgitli kafasına katlanacak ve sonrasında ne olacak? °우산☂ '¹⁹⁰⁵²⁰' '¹⁴⁰⁷²⁰' ||𝟐𝟎𝟐𝟎|| ©𝐖𝐨𝐨𝐲𝐨𝐧𝐨𝐥𝐨𝐣𝐢