"Sonra top bana geldi. Ben de çocuğa pasladım. Ve o da başkasına ve o da bir başkasına attı. Ve o çocuk da gol attı. Yani, aslında gol pasını vermiş oldum."Cumartesi sabahı, sonunda, Kim ve Simon ile skype yapıyordum. Onlar gittiğimden beri kaçırdığım şeyleri bana anlatıyorlardı. Tabii, anlatacaklarını süzgeçten geçirdiklerine emindim.
"Simon, gol pası atmak tam olarak böyle olmuyor." dedi Kim.
Simon kaşlarını çattı. "İlk maçım harikaydı. Oldukça iyiydi."
"Futbol takımına katıldığına inanamıyorum." dedim Simon'a gülerek. "Yakında erkek arkadaşların olacak."
Simon bana garip bir bakış attı. Gözlüklerinin altındaki kaşları havaya kalkmıştı. Yüzü biraz değişmiş görünüyordu. Çocuksu hatları gitmiş, daha erkeksi hatlar oluşmuştu yüzünde.
"Ne diyorsun? Zaten erkek arkadaşlarım var."
"Beraber playstation oynadığın 12 yaşındaki çocuklardan bahsetmiyorum Simon."
Kim'de gülüyordu. "Hala seni takıma gerçekten almalarına inanamıyorum."
"Siz geçin dalganızı. Yakında tam zamanlı bir takım oyuncusu olunca görürsünüz."
Kim ile güldük.
Sonra anlatma sırası bana geldi. Tabiki de Kim, yeni okulumdaki erkeklerden bahsetmemi istedi.
"Burada erkekleri ne ile besliyorlar bilmiyorum arkadaşlar." dedim, bu cümle konuyu özetliyordu.
Kim'in gözleri büyümüştü. "Nasıl yani hepsi o kadar iyi mi?"
"Hayır. Yani hepsi değil tabi de." dedim ve güldüm. "Ama okulda bir grup var, görseniz sanki her gün ağırlık kaldırıyor gibiler. Gerçi hiç sormayın, kötü-çoçuk-özentisi olarak takılıyorlar."
"Kötü çocukları severim." dedi Kim.
Gözlerimi devirdim. Bu sırada kapım çaldı. Arkasından "Kahvaltıya geliyor musun?" diyen, Jake'ti.
Sonra kapımı açtı. "Hey, günaydın uykucu." Keyfi yerinde gözüküyordu.
"Günaydın Jake." dedim gülümseyerek. "Arkadaşlarımla skype'taydım. Birazdan gelirim."
"Tamamdır." dedi.
"Hey, gelip onlara merhaba demek ister misin?"
Jake kaşlarını kaldırdı. Hala kapıda duruyordu. Bilgisayarımı ona doğru çevirdim.
Elini garip bir şekilde salladı.
"Merhaba.""Merhaba!" dedi Simon. Kim ise ağzı açık bir şekilde kameraya bakıyordu sadece. Gülmemek için dudağımı ısırdım.
Jake kararsız görünüyordu. Sonra yavaşça kapıdan girerek bu tarafa yürüdü. Bir an ben de Kim gibi ağzım açık bir şekilde ona bakakalmaktan kendimi alamadım. Çok garipti; sanki bir günde boyu daha da uzamıştı! Bu olabilir miydi?
Jake oturduğum sandalyenin arkasından eğilerek ekrana baktı. "Kayla sizin hakkınızda çok şey söylemişti. Tanıştığımıza memnun oldum."
Kim kendini toparlayıp gülümsedi. "Öyle mi? Umarım iyi şeyler söylemiştir."
Gülümsedim. "Bilemezsin." diyip dil çıkardım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEKİL DEĞİŞTİRENLER: Mühür
FantasyOnu sevmek, yer çekimi gibiydi. Kendimi bıraktığım anda olacak bir şey. Nefes almak gibiydi. Onu nasıl sevmeyebilirdim? Bu imkansızdı. Ve o an kendimi bıraktım. Bu hissin güzelliğine. Doğallığına. Kalbimi yakışına, bıraktım. Bir saniyeliğine beynimd...