13

4K 334 178
                                    


Finale yaklaşıyoruz umarım beğenirsiniz.
Sizden minik bir ricam olacak, diğer kitaplarıma da bakmanız. Diğer kitaplarım bu kitap gibi sıkıldığımda yazdığım şeyler değil ve değer görmememeleri beni çok üzüyor...

Bölüme geçelim o halde.

***

Jungkook duyduklarıyla taş kesti. Yaptığı şeylerden pişmanlık duyan Jungkook, son zamanlarda oldukça değer verdiği ve sevgi duyduğu kişiyi son kez görmek istiyordu.

Taehyung, ölü bile olsaydı ona son belkide ilk kez sarılmak, dudaklarına minik; duygu yüklü bir öpücük kondurmak istiyordu son belkide ilk kez.

Bunu düşündükçe kalbi sızlıyor yaptığından daha da pişmanlık duyuyordu.

Polisler doktor çağırdıktan sonra doktor ne kadar hastaneye gidelim diye ısrar bile etse o streil olmayan pis alanda Jungkook'un omzundan kurşunu çıkarmak ve dikmek durumunda kaldı. Enfeksiyon kapmaması büyük şanstı. Jungkook'un şansı uzun zaman sonra ilk defa yaver gitmişti.

Doktor gittikten sonra polisler asla beklemeden yerde yatan cesetin üstüne dakikası dakikasına örtü gibi yüzü bembeyaz örtüyü örttüler. Jungkook olayları hiçbir ifade barındırmayan yüzü ve yüzüne tezat bir şekilde gözlerinden incileri dökülürken izledi. Olayın şoku onu öyle bir etkilemişti ki ne yapacağını, ne diyeceğini ya da buradan gittikten sonra ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Aldığı nefesleri ciğerlerini deliyor, ciğerine binlerce iğne batıyormuş hissi ona buram buram acı hissini armağan ediyordu.

Hem fiziksel, hem ruhsal hem de gönül yarası vardı. Acıdan yok olup gidecek gibi hissediyordu. Yaşamak istemiyordu. Tüm bu yaşananlar ona o kadar ağır geliyordu ki delirecek gibi hissediyordu. Bir köşeye çöküp saçlarını yolmak, kendini duvardan duvara atmak istiyordu. Ne yazık ki onda bunu yapabilecek cesaret, cesareti geç cesaretin kırıntıları bile yoktu. O, belki geçecek ama izi kalacak yaralarıyla hayatına devam etmek zorundaydı. Ne kadar istemese bile yapabileceği bir şey yoktu. Elinden ne gelirdi ki? Bu kadar korkak iken elinden ne gelirdi?

Polisler yerde yatan cesetin birtakım fotoğraflarını çektikten sonra ceseti iki polis kavradı. Polislerden biri uzun, zayıf, keçi sakallı ve kendinibilmişti. Üç numara ve açık kahverengi rengine sahip olan saçlarının üstünü polis şapkası gizliyordu. Diğer polis ise onun tam aksine kısa, tombul-oldukça tombul, 110 kilo belki de daha fazlası gibi gözüküyordu.-, kel ve bıyık ya da sakala dair en ufak bir kırıntı bulundurmuyordu yüzünde. Jungkook boş gözlerle ikisini izledi. Yanındaki korkmuş ve ten rengi belki bir belki iki ton atmış bedene yüzünü çevirdi. Yanındaki polis, polis değildi gerçi stajyerdi. Polis olmak için çok gençti. Lüle lüle saçları alnına dökülüyordu. Gözleri okyanusu andıracak derecede maviydi. Güzel bir çocuktu. "Bu meslekte umarım harcanmaz, çok narin gözüküyor. Umarım suçlular ona zarar vermez." Diye geçirdi içinden.

Polisler adım adım gitmeye başlayınca kendini dışarı attı. Eli cebine gitti. Pek fazla yapmazdı bunu ama çok ihtiyacö vardı şu an. Bir dal sigara çekti ve dudaklarına yerleştirdi. Çakmağını yaktı ve bahçede gezinmeye başladı. Hava kararmaya başlamıştı. Telefonunu kavradı ve eline aldı. Kilit ekranına bastı ve saate baktı. Gece dokuzu çeyrek geçiyordu. Acaba... acaba onu buraya gömmüş olabilir miydi? Yarın buraya gelmeyi akıl ederek bahçe eşyaları satan bir dükkan aramaya koyuldu. Saat gece dokuzu çeyrek geçtiği için hiçbir yer açık olmayabilirdi. Umursamadı. Sabaha kadar aradı. Buldu da. Arabayı kenara çekerek gözlerini yumdu. Bir süre öyle uyudu. Sabah, gün ağardığında dün, en kötü anılarına sahip olan eve sürdü arabasını. Geldiğinde küreği çıkardı ve bahçeyi delik deşik etti. Lakin güzeline dair en ufak bir detay bile bulamadı. Acıyla inledi. Akşam oluyordu. Bunca saat bahçeyi mi kazmıştı? Zar zor kalktı ve birkaç adım attı. Ayakları uyuşmuştu. Biraz yürüdü. Ayakları açıldıktan sonra deliklere basmamaya özen göstererek bahçeden çıktı. Pislenip pislenmemesini umursamadan arabasına bindi. Evine doğru sürdü.

Yarım saatlik yolu trafikle beraber bir saate uzamıştı. Evine ulaştığında mecali kalmamıştı. Zar zor içeri girdi. Kendini direkt odasına, yatağına atıyordu ki aynada yansımasına baktı. Birkaç günde bu kadar çökmesi mümkün müydü? Gerçi yemek yememiş, adam akıllı su içmemişti. Vücudunun birkaç gün önceki fit halinden eser yoktu. Yüzü felaket derecede çökmüştü. Gözaltları morarmıştı. Vücudunda ve yüzünde kuru kan ve gübre kalıntıları vardı. Yönünü değiştirdi banyoya yöneldi. Küveti doldurarak içine girdi. Bir süre öylece oturup ortalığı izledikten sonra sabunla saçlarını ve vücudunu yıkadı. Işi bittikten sonra havlusuna sarınarak yatak odasına ilerledi. Havlu, suyunu emdikten sonra üzerine baksırını geçirdi ve örtüsünün altına girdi. Bir güzel örtüsüne sarıldıktan sonra kafasını yastığa koyduktan belki de saniyeler sonra uykunun güven verici kollarına kendini bıraktı.

***
Bu, bu fiction için yazdığım en uzun bölümdü sanırım...

Youtuberlık son zamanlarda meslek sayıldığı için bu kitap gibi "meslekler" serisi yazmaya başlayacağım. Serinin ikinci kitabının adı "Stripper" olacak.

Bölümü nasıl buldunu, ne düşünüyorsunuz, ne olacak sizce?

Yeni bölüm için:
Vote 35
Yorum 50

Youtuber¹ || TaeKookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin