Adımlarımı kalabalıktan uzaklaştırırken Jennie etrafa bakıyordu.
Buradan hemen çıkmalıydım, Rosé ne olduğunu anlamadığı için Jaehyun'la köşede oturup bekliyorlardı. Ben ilerledikçe nefesim daralıyordu, onu görmek istemiyordum. Evet, ondan kaçıyordum. Çünkü o Taeyong'du, ne yapacağı belli olmayan Taeyong.
Üstüne üstlük hapisten yeni çıkmıştı.
Büyük merdiven altının bir köşesine sinerken telefonun açma tuşuna bastım.
jeeniiem: ben bakıyorum, eğer çıkarsa seni arayacağım.
sağ ol jennie.
Telefonu kapatıp çantama koydum, ellerim titriyordu. Hafifçe başımı dışarıya çevirdim, Jennie hala endişeyle etrafına bakınıyordu. Kalabalık içinde kimse görünmüyordu.
"Beni mi arıyorsun Lalisa?" Gözlerim kalabalıkta dona kalırken nefesimi tuttum. Lütfen rüya olsun, lütfen rüya olsun, lütfen...
Başımı ona çevirdiğimde gözleriyle karşılaştım, alay eder gibi bakıyordu.
Nefesimi dışarıya üfleyip bir adım geriye attım. "Nn-e işin var?"
"Ben de seni özledim bebeğim." Eliyle bileğimi tuttuğunda onu ittim. "Görmeyeli hırçınsın bakıyorum da." Alayla güldüğünde sinirden ağlamamak için tırnaklarımı avucumun içine bastırıyordum.
"Nasıl çıktın." Sesim titremişti. Bana doğru bir adım daha attığında siyaha boyamış olduğu saçlarına dokundu ve elini geri çekti.
"Arkam sağlam, bilmiyor musun?" Sırıtırken başım titredi, ondan nefret ediyordum. Elime tabanca verseler tereddüt etmeden onu öldürürdüm.
Yapmadığım şey miydi? Oh! O tabanca değildi.
Kafam allak bullak olurken gülümsemeye devam etti. "Benden saklanmak için saçlarına kıymışsın, başka birine döneceğini mi sandın?"
Bir kenarda şeytanlarım, bir kenarda sahte benliklerim.
Titriyordum. Herkesten saklamak zorunda kaldığım benliğim bu sözler karşısında beni alaşağı etmeye çalışıyordu. "Bu kim Lisa?" Onun sesiyle dondum.
Hareket edemiyordum çünkü kafam çok bulanık, şakaklarım titriyor ve atıyordu , bütün uzuvlarım acı içindeydi. Bir gün, olur da dünyadan kaçıp gidebilir miydim? Muhtemelen, hayır.
"Sen kimsin?" dedi ve dudakları alayla kıvrıldı, birkaç dakikadır yaptığı tek şey sinir bozucu şekilde gülmesiydi.
"Yatak arkadaşın mı?" Jungkook Taeyong'u yakasından tutup duvarla kendi arasına aldı. Engel olmak istedim lakin aralarına girip zararlı çıkacağımı düşündüm ve geri çekildim.
"Adam gibi konuş!" Onu daha çok ittiğinde Taeyong arsızca bana bakıyordu.
"Jungkook, bırak gidelim." Kolunu çektiğimde bana sinirli bir şekilde bakmaya başladı. İlk kez onu bu kadar kızgın görüyordum. Elimle bileğini tuttum ve onu kendime çektim. Taeyong'dan uzaklaştığımızda kolunu kendine doğru çekti ve elim boşta kaldı.
"Bu nereden çıktı?"
"Lütfen soru sorma, ben de şaşkınım." Bacaklarım titreyerek yürüyordum. Kalabalığın içine girmiştik.
"Ne oldu?" Jennie eğik başımı çenemden tutarak kaldırdı, o sırada yanıma Jaehyun ve Rosé'de gelmişti. Donup kalmıştım, akrep ve yelkovan amacını yitirmişti benim için. Tabiri caizse buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
show your body | liskook
Fanfictionlaralaris: selam ateşli çocuk laralaris: aslında daha sonra yazacaktım ama sana baktıkça üstüne atlayasım geliyor laralaris: bak, biliyorum okulda çoğu kız seninle yatma ya da sevgili olma peşinde ben diyorum ki kaynaşabiliriz? hah jeongguk: hoşt ©b...