Her şeyin bittiği yerdeydim, bitmişti.
Onca şeyden sonra gerçekten yıkılmıştım, bacaklarım bedenimi taşıyamayacak gibiydi. Herkes ne olduğumu öğrenmişti, özellikle o. Bakışları kararan gökyüzü gibi soğuk ve acıydı. İçinde eskiden bana bakarken olan küçük yıldızlar yoktu.
Çare yoktu, denemeye çare yoktu. Her şekilde kaybetmiştim, gururum çoktan ruhumu terk etmişti. Şimdi o gitmişti. Belki de hiç bende olmamıştı.
Bütün okul onun gibi bana bakarken o yavaş adımlarla bana yaklaşıyordu. Her bir adımı kalbimin cayır cayır yanmasına sebep oluyordu. Cehennemden daha da kötüydü.
Bu sefer farklıydı, bana nefretle bakıyordu alayla değil.
Belki beni öldürmek istiyordu, bilemezdim. Hala ona karşı olan zaafım canımı yakmaya devam ederken bir anda iki eliyle bileklerim kavradı ve sıktı. Canım çok acıyordu, ama ses çıkaramadım.
"Neden." dedi. Bu soru değildi, hüzünle karışık bir haykırıştı. Dişlerini sıkıyordu, hatta bir an çenesini kıracak sandım.
Bileğimi sıkmaya devam ederken ellerim uyuştu.
"Konuşsana aptal!"
Gözyaşlarım yavaşça yanağıma akarken daha çok sinirlendi ve ellerini bileğimden çekti. Tam rahatlamıştım birden beni sertçe ileri itti. Hüznünü bana zarar vererek mi belli ediyordu?
Ben de ona zarar vermiştim, kalben. Bu daha acı olmalıydı.
Bedenim ağaca çarpıp yere düştüğünde ellerimi hissetmeye çalıştım.
"Sana neden yaptın dedim!" Yine hiddetle bağırdığında başımı eğdim, Tanrı'nın aciz bir o kadarda günahlı kuluydum.
"A-amacım o değildi-"
"Neydi o zaman aptal!" Çömelip yakamdan sertçe tuttuğumda yüzüme dimdik bakıyordu, ona baktıkça dibe batıyordum. Gözlerimi başka yere çevirdim.
Aramızda bir-iki santimlik bir mesafe kaldığında sağ gözünden düşen damlayı gördüm. İçimde fırtınaları koparan bu olmuştu, onu sinirlendirmekten çok canını yakmam.
"Varlığınla zaten kirli olan dünyayı daha da kirletiyorsun." Dişini sıkarak söylediği şey son damlaydı. Benim için son noktaydı.
Dondum, o giderken bile arkasından bakamadım.
Derlerdi ki insan zamanı durdurmak istediği yere aittir. Ama ben burda olmak istemiyordum, çıkmak istiyordum. Yanıma gelen ilk kişi Jennie'ydi. Beni bırakıp gidecekler sanmıştım. Jisoo ise tam buraya gelecekken Namjoon'un onu kolundan hızlıca geri çektiğini gördüm.
Rosé ve Jimin kavga ediyordu. Okul kargaşa içindeydi, yine benim yüzümden.
2 hafta sonra
Evimdeydim, yaşadığıma dair hiçbir belirti yok gibiydi. Yalnızdım, galiba arkadaşlıklarımın sonuna gelmiştim. Herkes gitmişti, ben bu koca evde tek başıma kalmıştım acınası bir şekilde sürünüyordum.
Rosé'nin ailesi olanları öğrendikten sonra onun için yasak koymuştu. Bir daha beni göremezdi. Jennie Fransa'ya gitmişti. Jaehyun neredeydi hiç bilmiyordum.
Tüm kalbim her attığım adımda kırılıyordu. Son çare ayağa kalktım.
Cam kapıyı yavaşça aralarken karşımdaki eve baktım, beni kabul etmeliydi. Etmesi lazımdı, zorundaydı.
Demir kapıyı bile zar zor kendime çektiğimde acıyla onun evine yürüyordum.
Kapının önüne geldiğimde derin bir nefes aldım, bu kısa mesafede bile nefesim daralmıştı ve soluk soluğa kalmıştım. Kapıyı yavaşça tıkladığımda biraz bekledim. Ses yoktu, yeniden biraz daha sert tıkladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
show your body | liskook
Fanfictionlaralaris: selam ateşli çocuk laralaris: aslında daha sonra yazacaktım ama sana baktıkça üstüne atlayasım geliyor laralaris: bak, biliyorum okulda çoğu kız seninle yatma ya da sevgili olma peşinde ben diyorum ki kaynaşabiliriz? hah jeongguk: hoşt ©b...