Şaka falan değil, bir ay geçmişti.
Bir aydır Chenle'yla sevgiliydik ve hâlâ yok olmamıştık.
Saat gece bire geliyordu, dördüncü katın terasında başbaşaydık, bu sefer büyük bir battaniyeyi ikimiz paylaşıyorduk, gözlerimiz gökyüzündeydi.
Neredeyse uykuya dalacak kadar rahat olan anlarımı sevgilimin bir anda başımı yasladığım omuzunu çekmesi bozmuştu. Hızla kalktı, koridora yürüdü ve kendi odasına girdi, onu bekledim.
Birkaç saniye sonra elinde iki kalem ve kağıtlarla gelmişti.
"Bir şeyler yazalım Jisung. Eğer ansızın yok olursak çocuklar neler olduğunu bilsin."
Onlara hâlâ mutlu olduklarında yok olacaklarını söylememiştik. Aynı Chenle'da olduğu gibi korkuya kapılıp gitmelerini istemedik.
Gerçi muhtemelen hiçbiri bunu takmazdı, ama olsun.
Ellerime bıraktığı kağıdı ve kalemi koltuğun kenarına yaslayıp düşünmeye başladım. Kelimelerle gerçekten aram yoktu, ne yazmam gerektiği hakkında hiçbir şey bilmiyordum.
Ne yani, şimdi çocuklara mutlku olduğumuzda yok olduğumuzu mu anlatacaktık?
"Chenle... Ne yazıyoruz şimdi biz? Mutlu olunca yok olacağımızı mı?"
Kaşlarını çatarak bana döndü, yüzünde hoşnutsuz bur ifade vardı.
"Saçmalama, Jisung. Öyle pat diye söylenir mi, korku filmine mi çevirmeyi deniyorsun burayı? Sadece burada geçirdiğin zaman boyunca ne kadar mutlu olduğunu falan söyle işte. Sonra veda et. Zaten ne zaman gideceğimizi bilmiyoruz, o zamana kadar çekmecelerden birinde saklarız."
Önüme döndüm ve kağıďa bir şeyler yazmaya başladım.
"Değerli arkadaşlarım için;
Buraya geldim geleli sayenizde harika vakit geçirdim, çok mutluyum, teşekkür ederim.
Kelimelerle pek arası olan biri değilim ama hepinizi çok sevdim, bunu söylemek istiyorum.
Eğer biz sizden önce gidersek üzülmeyin, sizi bekliyor olacağız, görüşmek üzere. Kendinize iyi bakın.
-Park Jisung."
Elimden gelenin en iyisini yaptıktan sonra Chenle'nun verdiği zarfa yerleştirdim kağıdımı, üzerine her birinin isimlerini yazdım ve önümüzdeki sehpaya bıraktım. Chenle ise bir şeyler yazmaya devam ediyordu, çok ciddiydi, kaşları hafif çatıktı ve her konsantre olduğunda yaptığı gibi dudaklarını büzmüştü hafifçe. Onu dakikalarca izledim, gülümseyerek.
"Bitti!"
Yüzündeki büyük gülümsemeyle kağıdı katlayışını izledim, zarfa yerleştirişini, üzerine isimleri yazışını ve benimkinin yanına bırakışını da...
Kollarımın arasına girdi yeniden, çenemi başına yasladım.
"Bence yakında gideceğiz Jisung."
"Neden öyle düşündün? Belki hep burada kalacağız?"
Başını iki yana salladı.
"İçimde çok yakın zamanda gideceğimize dair bir his var, o yüzden mektup yazmak istedim. Çünkü muhtemelen vaktimiz olmayacak vedalaşmak için."
Başımı salladım, iki türlüsü de benim için önemli değildi. Chenle'yu seviyordum ve onunla birlikte yok olacaktım, o bana istediğim aşkı vermişti ve ben de onu istemediği kadar sevdim. Bunun karşılığında biz beraber yok olacaktık işte, ayrı ayrı olsak dayanamazdık, mutlu olamazdık.
Önümüzden bir yıldız kaydı, Chenle güldü. Ben de aklıma doluşan anılar eşliğinde gülümsedim ve bir dilek tuttum: Gidişimizin arkasından kimse üzülmeyecekti. Onun da aynı şeyi dilediğine emindim.
O geceyi terasta birbirimizin ellerini tutarak geçirdik ve sabaha doğru, yolun sonuna geldiğimizde ikimiz de huzurluyduk.
Chenle yok olmayı kabul etmişti, bundan memnun görünüyordu ve yüzünde en ufak bir korku kırıntısı yoktu.
Bedenlerimiz iyice saydamlaşmaya başladığında Chenle uzanıp dudaklarımızı birleştirdi ve sonrası bizim için yoktu.
Biz Ruhlar Oteli'ne acıklı hayatlarımızdan intikam almak için gelmiştik, şimdi de arkamıza bile bakmadan gidiyorduk.
İntikamımızı almak ister gibi mutlu olmuştuk. Daha fazlasına gerek yoktu.
Bizden geriye kalan tek şey hâlâ sehpanın üzerinde duran iki mektuptu, geride bıraktıklarımızın bize kızmamasını umduk.
Ve yok olduk.
Cennetteydik.
Birlikte...
----
Şu sıralar çok fazla fic yazıyorum, allah sonumu hayır etsin.
Bir tane daha bitti, chensung için, onları hep severdim ve aklıma gelen bu kurguyla onlara da bir fiction çıkarmış oldum işte çünkü wattpadde chensung kitaplarının çoğalması lazım. Açıkçası bu fictionu mükemmel hızlı yazdım, hatta sanırım ilk yedi bölümü aynı gün yazmıştım çünkü diğerleri kadar süslü cümlelere sahip değildi ve diğerlerinden çok daha fazla karaktere sahipti, her ne kadar fazla geçmeseler de. Ama dediğim gibi Dead Roses ve Takane no Hana'nınkiler yanında cidden çok düz bir anlatımdı bu yüzden çok içime sindiği söylenemez
Yine de buraya kadar okumuşsanız teşekkür ediyorum beğenmeniz dileğiyle:)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hotel Of Souls
Short Story"Ruhlar Oteli'nde keyifli zaman geçireceksin, çektiğin tüm acılardan intikam almak için son şansın budur." [parkjisung+zhongchenle]