Bir hafta sonrasında Chenle diğer çocuklarla olan ilişkisini oldukça ilerletmeyi başarabilmişti, onunla gurur duyuyordum. Artık daha az çekiniyordu, daha çok gülüyordu, diğerlerinin ona dokunmasında bir sakınca da görmüyordu ayrıca. Ve Lee Jeno konusunda gelirsek...
Aralarında bir abi-kardeş ilişkisi vardı.
İlk başta hiç inanamadığım bu olay gerçekten vukû bulmuştu, evet, Lee Jeno o gün ondan özür dilemişti yaptığı ve söylediği her şey için, sonra da Chenle onu affetmeye karar vermişti. Artık beş dakika sonrasını düşünmüyordu, dediğim gibi. Sadece yaşıyordu, gülüyordu, mutlu oluyordu, hayatından intikam alıyordu.
Ve ben de... Ben de dünyada bulamadığımı bulmuştum.
Aşkı.
Aşkı Chenle'da bulmuştum ve hislerim karşılıksız değildi, hiç olmamıştı.
Yok olacaktım... Sorun değildi.
Kollarımın arasında mışıl mışıl uyuyan bedeninde gezdirdim gözlerimi, gözlerim yüzünde ve her zamanki gibi gözlerini neredeyse kapatan kömür karası saçlarındaydı, komodinin üzerindeki abajurun ışığında parıldayan yüzünde, yanaklarına gölgesi düşmüş kirpiklerindeydi. Beni gece boyunca ayakta tutabilecek bir uğraş bulmuştum işte kendime, her gece yatmadan önce kirpiklerini saymaya çalışıyordum, tüm detaylarını ezberlemek istiyordum yüzünün, sebepsizce gülümsüyordum.
Chenle o günden sonra odama gelmişti, benimle uyuyordu, benim kıyafetlerimi giyiyordu, diş fırçası benimkinin hemen yanındaydı.
Her dişlerimi fırçaladığımda gördüğüm mor diş fırçasını gülerek izliyordum, bir diş fırçasını görmek nasıl bu kadar mutlu edebilirdi bilmiyorum fakat öyleydi işte.
Yarın dördüncü katın terasında parti vereceğimiz büyük gündü, hepimiz heyecanlıydık.
Chenle daha çok... İlk defa bizimkilerle parti verecekti, gerçi ben de öyleydim ama ben zaten mutluluğumun en yüksek seviyesine Chenle'yla sevgili olduğumuz gün ulaşmıştım ve o zamandır buraların en mutlu insanı bendim.
"Daha ne kadar yüzümü izleyeceksin Jisung? Yat uyu artık, beni de uyutmuyorsun."
Göğsüme yasladığı başını birkaç kez geceliğime sürttükten sonra yüzünü göremeyeceğim şekilde durdu, saçlarının arasına bir öpücük kondurup gözlerimi kapattım, kolum ona sarılıyken ikimiz de uykuya dalmıştık bile, huzurluyduk.
Ertesi gece saat tam on ikiye geldiğinde hepimiz terasta hoplamakla meşguldük, hatta ağır bir imajı olan Jeno bile bir yandan elindeki gitarı rastgele çalıyor, diğer yandan aklına ilk gelen kelimelerle kendi kendine şarkı yapıyordu.
Hepimiz deliydik.
Başlarımızda ilk gün gördüğüm hanımefendiden rica ettiğimiz parti şapkaları vardı ve ona gelecek olursak, o gerçek bir insan değildi, sadece yemeğimizi ve temizliğimizi yapmak ve ilk geldiğimizde bizi bilgilendirmekle görevlendirilmiş bir varlıktı. O yüzden ona ihtiyacımız olmadıkça ortalıklarda görünmüyordu.
"Öküzlük ettiğim için üzgünüm~
Ah Nana, güzel Nana
Sadece senin öküzün olmama izin ver!"İşte... Lee Jeno'nun şarkısı derken bundan bahsediyordum. İşin garip yanı ise bu şarkı demeye dilimin varmadığı şeyi söylerken, Jaemin gülümseyerek onu izliyor ve arada eşlik ediyordu.
Gerçekten deliydik. Bunu da Donghyuck ve Chenle yüksek nota yarışması yaparken onlara bir anda dahil olmuş olan Dejun kanıtlıyordu.
Tanrı aşkına, o en sakinimizdi!
Bu arada, Hendery ve Yangyang ile karşılıklı dans ettiğimi söylemeden geçemeyeceğim, ne yani, benim de delirmeye ihtiyacım vardı.
Bir dakika... Aşağı sarkan kişi Mark olamazdı, değil mi?
Sonra yine Jeno'nun kulak tırmalayıcı sesini duydum.
"Hyuck sevgiline sahip çık~
Gidiyor, gidiyor
Cehennemin dibine doğru~"Birinin bu saçmalığa son vermesi lazımdı.
Hayır hayır, bu sefer o kişi ben değildim.
Ha bu arada, Donghyuck aşağı sarkan sevgilisini kemerinden tutup Jeno'nun oturduğu koltuğa fırlatmış, ardından da kapışmasını bölmemesi konusunda uyarmıştı. Renjun ise onun tam yanında kulaklarını tıkamakla meşguldü.
"Sus artık Lee Jeno
Kafamı şişirdiğin yetmedi mi?
Şu gitarı kenara bırak~
Ve dünya huzura kavuşacak."Renjun aniden şarkıya girdiğinde neredeyse kendi tükürüğümde boğuluyordum ve yine düşmüştüm.
Sakarlığın kitabını yazıyordum.
"Ben kazandım!"
Chenle'nun yüksek desibeldeki mutlu sesini duyduğumda gözlerimi ona çevirmiştim, bir yandan da kalkmaya çalışıyordum ki buna izin vermeden üstüme atladı.
Kafamı vurdum, ilk günkü gibi.
Çok acıyordu.
"Jisung gördün mü, ben kazandım, ben! Sevgilin! Jisung iyi misin? Jisung cevap ver. Jisung öldün mü yoksa!"
Yanaklarımı tüm gücüyle tokatlarken inat edip gözlerimi açmadım, benim hakkımda endişelenmesi çok hoşuma gitmişti.
"Jisung ölme! Katil oldum."
Tamam, başımda hüngür hüngür ağlayarak işaret parmağıyla yanağını dürtmesini beklememiştim.
"Chenle o zaten ölü! Bir daha nasıl ölsün? Bayılmıştır, merak etme su dökersek ayılır."
Renjun konuşmaya başladığında hepsinin başımda olduğunu biliyordum ve ne! Su mu!
Gözlerimi patlattığım gibi doğrulup Chenle'ya sarıldım.
"Ağlama Chenle, ölmedim, buradayım sevgilim."
Hâlâ ağlıyordu.
"Suyu kafandan aşağı dökmeden kalkmazsın diye umuyordum ama kalktın. Lanet olsun sana, Jisung, hevesim kursağımda kaldı."
Tripli bir şekilde gidip eski yerine oturdu ve başımızdaki herkes de dağılmıştı.
"Rol yapmayı hiç beceremiyorsun Jisung. Chenle ağlamaya başladığında yüzün kaç şekle girdi haberin var mı?"
Jeno da dalga geçerek tekrar gitarını eline aldığında Chenle kafasını kaldırıp yaşlı gözleriyle bana baktı.
"Demek rol yapıyordun Jisung. Aptal! Ne kadar korktum haberin var mı senin? Bu gece yalnız yat, Jisung, istemiyorum seni."
"Ama Chenle gerçekten öyle yapmak istemedim. Sadece benim hakkımda endişelenmen çok tatlıydı, o yüzden devam ettirdim, o kadar."
Dudak büzdü ve başını çevirdi, kollarını da önünde çaprazladığında hızla eğilip dudaklarından bir öpücük çalmıştım.
"Iyyy, aşk koktu buralar! Çocuklar üç dediğimde kaçıyoruz: Bir, iki, dört."
Yangyang'a aldırış etmeyip Chenle'ya meraklı gözlerimle bakmayı sürdürdüm. İki dakika bekledi, sonra omuz silkti ve kollarını boynuma doladı.
"Gerizekalı Yangyang üç demedin ki!"
"Sus artık Hendery, ortamı mahvediyorsun."
Yaptığım hiçbir şeyden pişman değildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hotel Of Souls
Kısa Hikaye"Ruhlar Oteli'nde keyifli zaman geçireceksin, çektiğin tüm acılardan intikam almak için son şansın budur." [parkjisung+zhongchenle]