Onun burada ne işi vardı hala düşünüyordum. Amacı neydi? Sessizce kalmak yerine, bir oraya bir buraya koşuyordum.
"Jungkook-shi çık ortaya!"
Adımlarımı onun olduğu yere doğru yönlendirdim. Yavaşça gidiyordum. Adım seslerim ona daha da çok yaklaşınca benim olduğum tarafa doğru döndü. Sırıttı...
"Sana bir sürprizim var! Beni takip et.."
Konuşmak istiyordum, ama ağzımdan ses çıkmıyordu. Yavaş bir şekilde onu takip ederek olduğum yerden çıktık. Aniden gözlerim kamaştı, odadan sonra burası çok aydınlık gelmişti.
"Neden buradasın Jimin-shi?"
Gözlerimin içinde ki ışıktan sonra sorgulayıcı ifadeler gelmişti.
"Sana bir şey açıklamak için."
Sesi öncekine göre daha çok olgun çıkmıştı. Yukarı doğru çıkmaya başlamıştık. Merdivenler normal olanlarına göre dikti. Aşağıda ki ışıktan sonra ortamın daha da çok karadığını fark etmiştim. Vücudum çok yorgundu, daha fazla üzerine gidersem bayılacaktım. Ancak Jimin'in ne söylemek istediğini de çok öğrenmek istiyordum.
"İçeri gir!"
Bana emir vermesinden hiç hoşnut değildim fakat yorgun olduğumdan dolayı yapacak bir şeyde yoktu. Kapının kolundan tutup kendime doğru çektim. Ayaklarım ile kendimi taşımak için direniyordum.
"Jimin ne yaptınız buna, çocuk berbat hale gelmiş!"
Bu sefer ses Jimin'den gelmemişti, bu ses daha çok Namjoon'a beziyordu.
"Her neyse hemen buradan götürelim bunu!"
Sesleri artık ayrıt etmekte daha da çok zorlanıyorum. Ayaklarım ise perişan haldeydi.
"Tae sevgilini kucağına al!"
Ama bu ses diğerlerine göre daha baskın bir şekilde çıkmıştı. Bu sesin sahibinin Yoongi hyung olduğu buradan anlaşılıyordu. Daha fazla kendimi tutamayıp bıraktım. Ama yere çarpmadan birisi beni tutmuştu. Vanilya kokusu yoktu kimdi bu?
"Tae sen tutana kadar ben tuttum sağ ol.."
Bu ses Jimin'e aitti. Neler dönüyordu burada?
"Üzgünüm kafam çok iyi değil."
Bu ses ona aitti, sesi uzaktan geliyordu. Neden yanıma gelmiyordu? Burada ne dönüyordu? Abimin yanında değil miydi? Daha doğrusu abim neredeydi? Hareket etmeye başlamıştık, ben ise daha fazla dayanamadan kendimi bırakmıştım.
1 gün sonra...
Başımın ağrısıyla kendi vücudumu yukarıya doğru kıpırdatmaya çalıştım. Ama olmuyordu, kendimi kaldıramıyordum. Neden vücudum böyle zayıflamıştı?
"Hey uyandı!"
Kafamı yana doğru çevirdim. Hoseok mutlu bir şekilde bana bakıyordu. Koşan adım sesleri geliyordu, hemen yanıma varmışlardı. Ama Tae aralarında yoktu!
"Tae nerede?"
Zor konuşmuştum, her yerim ağrıyordu.
"Sana bir şey açıklamamız gerekiyor."
Kafamı Namjoon'a doğru çevirdim. Dikilmeye çalıştım. Bir iki denemeden sonra kalkıp arkama doğru yaslanıp gerildim.
"Gördüğün hiç bir şey rüya değildi."
Duyduğum cümle ile yorgunluğumdan hiç bir eser kalmamıştı.
"Neydi peki!"
Sesim biraz kötüydü. Boğazlarım ise acıdan kıvranıyorlardı.
"Yoongi mal mısın, pat diye söylenir mi?"
Jin hyung mal kareketleri olsada en ağır başlı sayılabilirdi.
"Bekleyemem!"
Yoongi hyungun sesi yükselmişti. Gözlerimi Jin hyungun üzerine çevirdim. Sanırım bakışlarımdan açıklama beklediğimi anlamıştı.
"Biz senin yaşadığın her şeyi biliyoruz, Tae ile sevgili olduğunu daha doğrusu öyle sandığını. Seri katil olduğunu. Aynı zamanda abini öldürmeye çalıştığına bile şahit olduk. Kısacası sen aslında o gün rüyadan uyanmadın, abini vurmaya çalıştığın sırada bilincini kaybedip bayılman bir olmuştu. Haliyle mermi tavana doğru uçtu."
Kaşlarım anında havaya kalkmıştı. Mutlu mu olmam gerekiyordu, yoksa üzgün mü? Abim ölmemişti, ve ben onu bu sefer öldürecektim!