Midoriya okul çıkışı, Uraraka'yla beraber turuncu gökyüzünün altında, çatlamış taş duvarlarının arasından beyaz çiçekler taşan sokakta yan yana yürümeye başladı. İkisi de biliyordu ki park bu saatlerde kalabalık olurdu ve onlar baş başa kalmak istiyorlardı.
Midoriya hafifçe boğazını temizleyip sessiz geçen on beş dakikalarını sonlandırmaya çalıştı, fakat Uraraka çocuğun elini sıkıca tuttu. Bu, huzurlu ortamlarını bozmaması için ufak bir uyarı mahiyetindeydi ancak yanakları kızardığı için çilleri kamufle olan Midoriya için pek öyle sayılmazdı.
Uraraka elini gevşetti ve Midoriya'nın nazik elini kavramasına izin verdi. Sanırım buna ihtiyaçları vardı. El ele, onlara yabancı evlerin olduğu geniş taş bir sokakta, hafif yokuş aşağıya yoldan yavaş yavaş salınırken önlerinde batan güneşin onlara sunduğu turunculuğu izlemek... Hayır, hayır. İhtiyaçları olan bu değildi. Onların birbirlerine ihtiyacı vardı. Onların sessizliğe ihtiyaçları vardı.
Aradıkları sessizlik yolun kenarındaki cırcır böceğinin bozabileceği bir şey değildi.
Aşıklar böyle konuşurdu. Sessizce.
Mesela Uraraka'nın dobra kişiliğine aykırı, usulca atan kalbi, yine bu usul hale aykırı olacak şekilde çığlık çığlığaydı. "Lütfen!" diyordu. "Lütfen bana bir kez daha beni sevdiğini söyle."
Midoriya'nın masum ve azıcık çekingen kalbi ise eve gidene kadar ölmemiş olmak için dualar ediyordu.
İki farklı insan, iki farklı aşk ve... Ve kesinlikle tek beden değil. Onlar bu klişeye aykırıydılar. Diğer çoğu şeye olduğu gibi.
Onlar tek zihindi. Bu kalan her şeyden daha güçlüydü. Çünkü zihin, kontrolü en zor olan ancak kontrol etme yeteneği doğuştan gelen eşsiz bir boşluktu. Onların zihinleri birbirleriyle doluydu. Tabi daha bunun farkında değillerdi. İki genç liseli için ağır bir durumdu tek zihin olmak.
Yürüdüler, yürüdüler ve yürüdüler... Güneş tamamen batana kadar yürüdüler. Ardından anlaşmış gibi adımlarını bir anda sağlarında kalan parka çevirdiler. Bekledikleri gibi 1-2 kişi hariç boş olan parkın sık ağaçları altındaki banka oturdular. Yine sessizdiler. Halbuki buraya konuşmak için gelmişlerdi.
Midoriya daha fazla dayanamayıp "Myriad'ın sen olman başıma gelen en güzel şey." diye mırıldandı. Yeşil saçları ay ışığı ve karanlık havada koyu yeşile dönen çocuk, Uraraka'nın gözlerinin içine bakıp tebessüm etti. Uraraka bu küçük hareketle başının döndüğünü hissetti.
Genç kız en sonunda tüm cesaretini toplayıp dudaklarını sıktı ve heyecanla Midoriya'ya döndü. Derin ve gizli bir nefes alıp "Seni seviyorum Midoriya. Seni çok seviyorum." dedi. Midoriya bir cevap vermeden önce Uraraka'nın sırtından tutup göğsüne çekti ve sıkıca sarıldı. Kızın kulağına eğilip sessizce "Ben de seni." diye fısıldadı.
Bir söz vardır; sarılmak için yürek gerekir, kollar sonraki iş, diye. O hesaptı işte... Yürek gerekiyordu.
Bu, ikisi için de yeterliydi. Ancak göğüs kafeslerini dolduran kelebekler yüzünden Uraraka hızlıca geri çekilip dudaklarını çocuğun dudaklarına bastırdı.
Kalbin kırılabilir, dünyanın en güzel aşkını yaşayabilirsin lakin denemediğin sürece asla bilemeyeceksin...
O akşam ikisi de denemişti.
-Son-
Lan kitap bitti
ŞİMDİ OKUDUĞUN
myriad - texting - izuocha
Hayran Kurgu❝Binlerce renk varken ben gidip yeşile aşık oldum.❞ -Tamamlandı- Myriad (sayısız) adıyla yazılmış ilk kitaptır. 12 Haziran 2020 Izuocha #1 24 Eylül 2020 Uraraka #1