Vural komutan az önce bana hiçbir şey tesadüf değil demişti ve ben de artık dayanamayıp sormuştum. "Nasıl ?"
Gülümsedi ve gözlerime bakarak konuşmaya devam etti."Zehra bu görev için buraya atandığında peşinde olduğumuz şey için onu Hakkari'ye gönderdik. Teröristlerin içine sızan askerimizden alınan istihbarata göre teröristlerin yapacağı kapsamlı silah teslimatı bir hafta sonra gerçekleşecekti ve o gün dikkati başka bir yere çekmek amacıyla şehirde canlı bomba patlatılacaktı. İstihbarat aldığımız askerimizden yaklaşık 3-4 gündür hiç haber alamıyorduk. Dün Zehra teröristlerin mağarasının olduğu tarafa bişeyler bulabilirim ümîdiyle gideceğini söylediğinde mağaraya en yakın üsse yani Ziya Polat'ın komutasında olan üsse bilgi verdim."
O kadar dikkatli dinliyordum ki birden kapı çaldığında irkildim. Vural komutan "gir!" Emirini verdiğinde anlattıklarını gözden geçirdim. Tek takıldığım ve bağdaştıramadığım nokta, takılmamam gereken noktaydı. Burada bu kadar asker varken neden Zehra yurt dışından gelmişti?... Önümüze koyulan çaylarla düşüncelerimden sıyrıldım. Asker baş selamı verip çıktığında Vural komutan yine devam etti.
"Ziya'yı bir vakit sonra tekrar aradığımda çatışmada oldukları bilgisini aldım. Zehra'yı ve bir çocuğu esir aldıklarını anlattı. Bende Hakkari bölgesinin Tuğ generali olan Erdal'ı aradım. Sonrası sizde zaten. Yani biraz da Zehra'dan dinleyeceğiz. Evet Zehra! Anlatacaklarım var demiştin?"
Zehra söze başladı bu kez. "Evet amca buraya kadar aynı anlattığın gibi. Ben mağaraya yaklaştığım sırada kayanın arkasında yaptıkları konuşmaya şahit oldum. Canlı bomba eyleminin düne alındığından bahsediyorlardı ve üzerinde ki yelekte düzenek bağlı olan bir adamla konuşuyorlardı. Teslimat olayı hakkında tek kelime etmediler. Tam eve gidip seni arayacaktım ki birden Bukre çıktı önüme. Geri götürmeye yeltendim ki kafama bi silah dayandı. Bi kaç tanesini hallettim ama... kalabalıklardı. "
Çayından bir kez içip devam etti. "Tam onların bölgesinden ayrıldık bizide zorla sürükleyerek götürüyorlardı ki Ziyâgil çıktı aniden. Teröristler saklanmak zorunda kaldılar ve ilk buldukları deliğe girdiler. İşte sonrasını Yağız'da biliyor."
Bu kez ben sordum "Peki ya canlı bomba?"
Vural komutan da bana bakıp kafasını salladığında onunda bilmediğini fark ettim. Zehra tekrar konuşmaya başladı. "Onunla mağarada karşılaştık. Yani bizim ellerimizi bağlayıp, oturttukları arka kenarda tek başına oturuyordu. Bi konuşmayı denedim ama o kadar stresli gözüküyordu ki.. yani zorla kabul ettirildiği o kadar belliydi ki..
Neyse konuşmaya başladım işte... 'gerçekten bu kadar aptalca bişey için kendini patlatacak mısın ?' diye sordum önce anlayamadı. 'Ne? Ben mi?' gibi sorular sordu. Sonra işte direk daldım mevzuya. 'Evet. Sen. Bu yapacağını ne olarak görüyorsun? Kahramanlık falanmı?'
Diye sordum. Oda 'Kes sesini! Sen anlayamazsın' diye birden yükseldi tabi. Durmak olmaz. Tekrar sordum 'Senin ailen yokmu? Çocuğun çoluğun yokmu?' diye sordum bu kez. Biraz durdu. Öylece baktı suratıma.Sessizce cevap verdi sonra 'Anlayamazsın. Kimse anlayamaz. Fedakarlık bu.'
Onu bu denli kandırmalarına, üzerine bu şekilde gidip, beynini yıkadıklarına üzüldüm doğrusu ama pes etmedim. 'Bencillik!' dedim. 'Geride bıraktıkların-' diye devam edecektim ki lafımı kesti. 'Bak! Sadece bir tane oğlum var tamammı? Sus artık' dedi. Üzerine gitmek zorundaydım. 'Ne yani onun canı yok mu?' diye sordum. 'Madem başka kimse yok, kim bakacak ona?' diye devam ettim.'Söz verdiler.' dedi. 'Bakacaklar' diye devam etti ve 'Davamız için bunu yaparsam en iyi şekilde bakacaklar ona' diye ekledi.
'Ya yapmazlarsa?' dedim.