Selaaam! ☘️ Bir kaç gündür eski takipçilerim okuyucularım burda mı diye merak ettim ama anlaşılan ben kitapla kaybolurken onlarda gitmişler. Umarım tekrar sizlere kavuşurum. İyi okumalar!
* * *
''hadi ama Meyus! Oyunbozanlık etme.'' onun kalbi bu kadar kötü olamazdı. Söz vermiştik ve asla ayrılmayacaktık. Şimdi ise eski tanıdığım Meyus değil de bambaşka birisiyle konuşuyormuş gibi hissediyordum. Ne dersem fayda etmiyordu. Tutturmuştu işte yine inadını.
''olmaz işte Fiona. Anlamıyorsun gitmem gerek ve okulu bırakacağım. Merak etme bana bir şey olmaz bir şekilde nasıl olsa okurum. Sonuçta ben Mehmet Köksoy'un oğluyum.'' Gözlerinin içine baktım. Çok yorgun ve uykusuzdu. Kaç gündür dinlenmiyordu acaba?
''yine de ne olursa olsun beni bulacak mısın?'' korkuyordum. Beni bir çırpıda hayatından çıkarmasından, o benim tek dostumdu ve kaybetmeyi göze almak istemiyordum. Biliyordum ki benim ona ulaşmama asla izin vermezdi. Bir şekilde halleder kendini iyi bir yere saklardı ve ben ona ulaşamazdım.
''Fiona unutma; ''bir serçeyim omzunda, ağlamak istemem hiç. Sen kal yanımda'' bu bizim sözümüz ve benim seni ağlatmayacağımı biliyorsun. O yüzden bana güven minik sillagem.'' Sillagem mi? O ne demekti? Kötü bir şey miydi? Tedirgin olmuştum yine ve onu kaybetmek istemiyordum. Direkt boynuna atılıp sımsıkıca sarıldım ve kulağına tekrar fısıldadım. Emin olmalıydım.
''söz mü?'' beni kendinden çekti. Yüzüme baktı ve yanağıma buse kondurdu.
''söz''
* * *
Bazen öyle anılar vardır ki size en ufak bir acıyı çığ gibi gözünüzde büyüttürür ya da öyle acılar vardır ki altında, bir enkazın altında kalındığı gibi kalırsınız. Ömrünüzden silinmeyecek ne bol acılar var. Hatırlamak istemediğimiz ne çok anılar var. Şanslı mıydım bilmiyorum. Silinmişti tamamen bende o anılar. Fakat şimdi yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyorlardı. Çıksın istiyor muydum? Bilmiyordum. Aklıma gelen bu anlar beni titretmişti. O benim en yakın arkadaşım mıydı? Neden gitmesi gerekmişti? Neden şimdi gelmişti ki? Kimdi o?
''bir şey hatırlıyor musun?'' yüzüne baktığımda bir umut kırıntısı vardı. Gerçekten hatırlamam mı gerekiyordu onu? Bu umudunu kırmaya hakkım var mıydı, bilmiyordum.
''hayır..'' yüzü sinirli hâl almıştı. Yalan söylemek hoşuma gitmemişti ama bütün anıları öğrenene kadar ona gerçeği söylemek istemiyordum.
''peki, seni evine bırakayım.'' Dediğine karşılık onu durdurdum.
''evim buraya yakın, yürüyerek gidebilirim.'' Dediğime cevap vermeden arabayı evimin önüne kadar sürdü. Evimi biliyordu, beni tanıyordu ama ben onu tam olarak bulamıyordum hafızamda... Benim için yerini bilmiyordum. Araba durunca yüzüne baktım. İlk defa bu kadar ayrıntılı incelemeye başlamıştım. Yüzündeki minik yaralar onu daha seksi yapmıştı. Ne diyordum ben?
''teşekkür ederim.'' Yüzüme baktı ve bir şey demeden önüne döndü. Sinirliydi. Onu hatırlamadığım için kim bilir içi nasıl kopuyordu? Arabadan inip kapıyı kapattığım anda gazı kökledi ve gitti. İçimde bir şeyler hiç iyi durmuyordu. Kötü hissetmiştim. Neden peki? Onu üzdüm diye mi?
Eve girdiğimde annemin sesi yankılanıyordu. Bir koşu yanına gidip sarıldım.
''demek haber vermeden eve geliyorsunuz. Sonay hanım.'' Annem güldü ve sımsıkı sarıldı. Çok özlemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sillage
General FictionNeden öyle gizemli yürüyordu ki? Kafasındaki kapşonlüsüyle çok çekiciydi. Sanki inatla güzelleşmek ister gibi bir de çok şık şal sarmıştı o ince ve zarif boynuna... Ah sen kadın! Beni deli ediyorsun... Biliyor musun güzelim? Seni etkileyeceğim ve bu...