Yol boyunca Junmyeon hyungun hiç susmadan konuşmasına kafamı sallayarak katılıp, oynadığım figüran rolünün hakkını vermeye çalıştım. Çok da uzun olmayan yolculuğun sonunda ulaştığımız evi görgüsüzlük yapmamak için tam anlamıyla inceleyemesem de şöyle bir bakış attığımda sade ve şık dizayn edildiğini çok rahat söyleyebilirdim.
Eşi Eun Mi davetsiz olmama rağmen beni beklemediğim bir sevecenlikle karşılayıp içeri buyur etmişti. Oturma odasına ancak giren, arabada bahsinin bolca geçmesinden kim olduğunu ilk bakışta anladığım çocukları Kyungsoo ile ayak üstü tanışsak da önümde eğilip bana saygısını sunarken saçlarını karıştırıp ve gülümsemeden edememiştim.
Bu fındık kurdu, gecenin sonunda başımı sokacak bir evimin olmadığı gerçeğini tüm vücudumdan sökmüş; göz göze geldiğimiz ilk anda tamamiyle dibe batmış, çölde kutup ayısı tarafından tecavüze uğramış bahtsız bedeviden bile beter haldeyken gözlerinde gördüğüm pırıltının gelecek günlerime karşı karamsarlığıma ışık tuttuğunu hissettirmişti adeta.
Tüm çocuklar mı böyleydi yoksa sadece ondan mı kaynaklıydı bilmiyordum ama etrafa yaydığı o yaşama sevinci, o mutluluk saçmaları beni bulmuş, daha ilk dakikadan benim için sıradan biri olmayacağı haberini kulağıma fısıldamıştı.
Yemek masasında durmadan konuşması, kendisi ve okulu hakkında en ufak ayrıntılarına kadar her şeyi sere serpe ortaya yayarken gün boyu kafamı meşgul eden düşüncelerden uzaklaşıp tüm ilgimi kendisinde toplamayı başarmıştı.
Kyungsoo süper zekaydı, onu övmek için falan söylemiyordum gerçekten öyleydi. Bunu bu kadar geç farketmeleri duyduğum en saçma şeydi çünkü daha ilk görüşte onda farklı bir şeyler olduğunu anlamıştım ve ailesi nasıl olurda onu kendisiyle eşit olmayan çocuklarla aynı ortamda büyümesine izin vermişti aklım almıyordu. Kim kendisini anlamadığı için onunla oynamayan, aralarına almayan arkadaşları hak ederdi ki? Üstelik o kadar küçük yaşta! Zavallı şey günlük hayatın koşuşturmacasına kapılıp giden büyükleri yüzünden dokuz yaşına kadar kadar hem anaokulunu hem de ilk okulunun birkaç senesini yalnız geçirmişti.
Onu farkeden öğretmeni bulup teşekkür etmek istedim. Dizlerine kapanarak.
Gecenin büyük bir kısmında tüm gözler büyümüş de küçülmüş haliyle insanların avuçlarını çenelerine yaslamasına sebep olan Kyungsoo'nun üzerindeydi. Özellikle Chanyeol ağzından çıkan her bir kelimeyi dikkatle dinliyor yerli yersiz her cümlesine gülümsüyordu, büyüklerin kalbini çalmak konusunda hiç zorlanmıyor olmalıydı. Eun Mi'nin minik bebeğin mızıklamasını duyduğunu düşünüp insanüstü bir refleksle kontrol etmek için aramızdan kısa süreli ayrılması dışında yemek faslı bitmesine rağmen hiçbirimiz masadan kalkmamış, gittikçe koyulaşan sohbete kendimizi adeta kaptırmıştık.
Arada 'kaynaşmak' için kendimden bahsettiğim zamanlarda sorularına verdiğim kısa cevaplar Eun Mi'yi tatmin etmemiş olacak ki artık eskimiş muhabirlik yeteneklerini şov yaparcasına üzerimde kullanmaktan çekinmedi. "Jongin çok genç duruyorsun bu yaşında böyle bir şirkette işi kapmanı zekana mı yoksa hırslı olmaya mı borçulusun?"
"Aslında öyle durmuyorum, öyleyim. Üniversiteden yeni mezun sayılırım, birkaç işe girip bana uygun olmadığını düşündüğüm için çıktım. Şimdi buradayım."
Şaşkınlıktan küçük dilini yutacakmış gibi duran Junmyeon hyung sesindeki tınıyı gizleme gereği duymadan konuştu. "Vay canına her gece şans uykusuna yatıyor olmalısın."
Başımı mahcubiyetle eğmek zorunda kaldım. Torpilli olduğumu düşünsünler istemiyordum. İnsanların bana bakışlarının değişmesi en son isteyeceğim şey bile değildi fakat gerçek hakkındaki en önemli gerçek, muhakkak bir gün ortaya çıkma huyu olmasıydı.